breakup

  1. Noun çözülme, dağılma, parçalanma, bölünme.
    the breakup of the larger farms.
  2. Noun (Kanada ve Alaskada) (a) nehir ve limanlarda buzların ilkbaharda eriyip gevşemesi, (b) böyle eriyip dağılan
    buzlar arasında seyrüsefer yapılabilen ilk gün.
  3. Noun (evli, nişanlı kimseler, dostlar vb. arasında) ayrılma, bozuşma, ilgi kesme.
    the breakup of marriage.
    The breakup between Charles and Vickie was due to an argument.
likidasyon değerlendirmesi liyakat değerlendirmesi
bir tasfiye sırasındaki değerlendirme
bir likidasyon sırasındaki değerlendirme
hurda değeri
mitingi dağıtma
(a)
split up ile ayni anlama gelir. separate, ayrılmak, ilgisini kesmek, (b) sona er(dir)mek,
son vermek, nihayetlen(dir)mek.
The police broke up the fight. to break up a frienship/a marriage. (c) parçala(n)mak, parçalara ayrılmak, bölünmek, dağılmak, çatla(t)mak.
The ship broke up on the rocks. Frozen water will break up the bottle. (d) dağılmak, dağıtmak, sökmek, yıkmak.
The crowd broke up: Kalabalık dağıldı. (e) boz(ul)mak, haleldar etmek/olmak.
TV commercials during a dramatic presentation break up the continuity of effect. (f) (okul) tatil olmak, tatile girmek.
When does your school break up? (g) çok eğlen(dir)mek, gülmekten katıl(t)mak, kahkahaya boğmak, kendini utamayıp gülmek.
His funny story really broke me up. (h) toprağı sürmek/bellemek, (i) ıstırap çek(tir)mek, kederlen(dir)mek, üz(ül)mek.
The bad news will break him up.