burning

  1. yanan.
  2. çok sıcak, kaynar.
    The water was burning.
  3. alev gibi, parlak.
    She wore a burning red bathing suit.
  4. yakıcı, yakan, yakar.
  5. yanma.
    He had a burning`sensation in his throat.
  6. şiddetli, ihtiraslı, ateşli.
    a burning desire.
  7. ivedi, acele, müstacel, hayatî önemi olan, kritik, pek önemli.
    a burning question: hayatî/pek önemli mesele.
  8. ateşlenme, alevlenme, yanma, yakma.
  9. (seramik, çini vb.) fırınlama, fırında kurutma.
  10. yanık.
  11. kızgın, kor.
  12. ilk izabe.
(bir kimsenin) kulaklarını çınlatmak, gıyabında konuşmak.
Last night your ears must have burnt/tingled:
Dün gece herhalde kulaklarınız çınlamıştır.
gaz yakma
kundakçılık
(birinden bahsederken) “Kulakları çınlasın.”
vatanın güvenliğini sağlamak Verb
(bir kimse evden gittikten sonra) hayatı eskisi gibi devam ettirmek, eski yaşayışını sürdürmek.
While
Bob was in the army, Ann kept the home fires burning.
Verb
yağ yakma
açık yanma Noun, Environment-Ecology
kulaklarınız çınlama mış olmalı
wahoo (1-3). Noun
dittany (3). Noun

dittany ile ayni anlama gelir. yanan funda
(Dictamnus albus): yaprak ve çiçeklerinden yanabilen
bir gaz çıkaran bir bitki.
ghat = ghaut ile ayni anlama gelir. cesetlerin törenle yakıldığı yer.
büyüteç, pertavsız: güneş ışıklarını bir noktaya toplayıp o noktayı tutuşturan cam. Noun
yakma
gaz yakan aletler Noun
kıvranmak Verb
Kulaklarım çınladı. Sentence
Biri beni andı. Sentence