cheek

  1. yanak.
  2. avurt.
  3. yanak biçiminde şey.
  4. makaranın yan yüzü.
  5. yüzsüzlük, arsızlık, küstahlık, cür'et, lâubalilik.
    She had the cheek to ask her mother her age.
  6. göt.
  7. arsızlaşmak, küstahlaşmak, arsızlık/yüzsüzlük/küstahlık yapmak, lâubali olmak.
    Pupils should never
    cheek with their teachers.
makas (argo)
birini memnun etmek için düşündüğünden başka türlü ağız kullanmak Verb
şaka yollu konuşmak Verb
alay edercesine, alay için, müstehziyane, gayrı samimî olarak.
“How beautiful you look!” she said
to the ugly girl, with (her) tongue in (her) cheek.
yarım ağızla, âdet yerini bulsun diye, ciddiyetten/samimiyetten uzak, yapmacık bir eda ile.
makaslamak (argo) Verb
yarım ağızla, âdet yerini bulsun diye, ciddiyetten/samimiyetten uzak, yapmacık bir eda ile.
yarım ağızla, âdet yerini bulsun diye, ciddiyetten/samimiyetten uzak, yapmacık bir eda ile.
(a) sıkıfıkı, sarmaşdolaş, yanyana, yanak yanağa, haşır neşir.
They were dancing cheek by jowl.
(b) sıkışık, omuz omuza.
You'll never get through that crowd of people, they're packed there cheek by jowl.
sıkı fıkı, yanak yanağa, haşir neşir, (b) sımsıkı, kenetlenmiş.
avurt kesesi: sincap gibi bazı hayvanların avurtlarında besin biriktirdikleri kese. Noun
yanak kayışı: gemin iki yanında atın yanaklarına gelen kayışlar.
cheekpiece ile ayni anlama gelir. Noun
Böyle rezillik olmaz! Sentence
İnsaf artık! Sentence
Bu kadar da olmaz! Sentence
Olacak iş değil! Sentence
Hayret birşey! Sentence
sıkı fıkılar