clobber

  1. kıyasıya dövmek,
    k.d. kemiklerini kırmak, pestilini çıkarmak.
    I'll clobber you if you don't
    do what you're told: Sözümü dinlemezsen kemiklerini kırarım.
  2. yenmek, bozguna/hezimete uğratmak, mağlûp etmek.
  3. şiddetle ve biteviye hücum etmek.
    The newspapers clobber government's new policy.
  4. pılı pırtı, eşya, elbise vb.
    Take all your clobber and get out: Pılını pırtını topla, defol!