come-on

  1. Noun davetkâr/tahrik edici/baştan çıkarıcı bakış/jest.
    give (someone) the come-on: baştan çıkarmak,
    ayartmak, tahrik etmek.
    He gave me a come-on as soon as his partner was out of the room.
  2. Noun tuzak, kandırma, iğfal, (bilhassa bir şey satmak için) aldatma.
  3. Noun dolandırıcı.
(a) gelişmek, ilerlemek.
How's your work coming along? İşin nasıl gelişiyor (nasıl gidiyor)?
He's
coming along nicely with his French: Fransızcası epeyce ilerliyor. (b) iyileşmek, (sağlığı) düzelmek.
Mother's coming along nicely, thank you. (c) tesadüfen vaki olmak, karşısına çıkmak.
Take every chance that comes along: Karşına çıkan her fırsattan yararlan. (d) takip etmek, arkasından gitmek.
You go now, I'll come along later. (e) eşlik/refakat etmek, birlikte gelmek/gitmek.
He asked me to come along to keep him company. (f)
come along! = come on (now)!
k.d. Haydi! Haydi bakalım! Çabuk ol! Gayret et!
(a) (sırası gelince) sahneye çıkmak.
The next player came on 5 minutes later. (b)
k.d.
sırası gelmek, icabına bakılmak, … ile meşgul olunmak.
Your case comes on tomorrow: Yarın sizin davanıza bakılacak. (c)
k.d. başlamak, yaklaşmak.
There's a storm coming on: Fırtına yaklaşıyor.
It came on to rain/to snow
Brit. Yağmur/kar başladı.
If it comes on to rain we sahll get wet. (d) come along (a, b, d, e), (e) come across (a). (f) haydi! ne olur! lütfen gibi anlamlarda birisini ikna etmek için kullanılır:
come on! Go with us to the movies! Ne olur, bizimle sinemaya gel. (g)
argo etki bırakmak, etkilemek, izlenim yaratmak.
She comes on a bit too strong for my taste. (h) sabırsızlık, tahammülsüzlük, inanmama, şaşkınlık, hayret vb. ifade ader. Türkçe “amma da yaptın ha! hoppala! haydi be sen de! yok canım! deme be!” gibi deyimlerle tercüme edilebilir.
Aw, come on! You can't expect me to swallow that story! Haydi be sende, o martavalı bana yutturamazsın!