fix

  1. Verb tespit etmek, sağlamca oturtmak/bağlamak/tutturmak, kurmak.
    He fixed the antenna to the roof of the
    house.
    to fix one's hopes on sth: bir şeye ümit bağlamak.
  2. Verb yerleş(tir)mek, takmak, sokmak, koymak.
    We fixed the post in the ground.
    to fix something in
    one's mind: bir şey aklına koymak.
  3. Verb saptamak, belirlemek, tayin etmek, kesinleştirmek.
    to fix a price: fiyatını saptamak.
    He fixed
    the price at 5 dollars. The decision fixed his fate.
    On the date fixed: Saptanan tarihte.
  4. Verb (bakışlarını/dikkatini bir şey üzerine) dikmek/çevirmek/toplamak/teksif etmek.
    He fixed his eyes on
    the door.
    All eyes were fixed on her: Bütün gözler ona çevrilmişti.
  5. Verb (dikkati/gözleri) üzerinde toplamak/tutmak, üzerinden ayırmamak.
    fix someone with one's eyes:
    birine dik dik bakmak.
    He fixed her eyes with his eyes: Gözlerini onun gözlerinden ayırmadı.
  6. Verb sağlamlaş(tır)mak.
  7. Verb sabitleş(tir)mek.
    to fix color.
  8. Verb (sorumluluğu/suçu vb.) bir kimse üzerine atmak, yamamak, isnat etmek.
    fix the blame on someone:
    kabahati birisine atmak.
    You can't blame the robbery on him.
  9. Verb (zaman, yer vb.) kararlaştırmak, tayin/tespit etmek.
    We fixed the date for the wedding. We've fixed
    on starting tomorrow. Nothing has been fixed yet.
  10. Verb (a) onarmak, tamir etmek.
    Can you fix this radio? I must get my car fixed. (b) tedavi etmek.
  11. Verb düzeltmek, düzenlemek, düzene/intizama sokmak, tanzim etmek, tertiplemek, ayarlamak.
    Don't worry,
    I'll fix it all. I must fix my files.
  12. Verb (noksan vb.) tamamlamak, sağlamak, temin etmek.
  13. Verb (el altından/gizlice ve gayrı-meşru yollardan) lehine çevirmek, elde etmek, kendine taraftar yapmak,
    iltimas sağlamak.
    to fix a jury/a game. to fix the election/the race. Can they fix the judge?
  14. Verb (yemek) hazırlamak.
    She's fixing breakfast/lunch/dinner. Let me fix you a drink. I'll go and fix us something to eat.
  15. Verb ödeşmek, hakkından gelmek, öcünü almak, icabına bakmak.
    I'll fix him: (a) Onun icabına bakarım. (b) Onunla anlaşırım.
  16. Verb (bilhassa ev hayvanlarını) kısırlaştırmak, iğdiş ettirmek.
  17. Verb, Chemistry (a) katılaştırmak, sabitleştirmek, kararlı/sabit hale getirmek, (b) havanın azotunu faydalı hale çevirmek, azotlu gübre yapmak.
  18. Verb, Photography tespit banyosu yapmak.
    fixing bath: tespit banyosu.
  19. Verb (mikroskopla incelemek için) hazırlamak.
  20. Verb uslandırmak, ıslah etmek, yola getirmek, zaptı rapta almak, ceza vermek.
    A sound thrashing will fix him.
  21. Verb hazırlanmak, … üzere olmak.
    I'm fixing to go: Gitmeye hazırlanıyorum.
    I was just fixing to
    call you: Tam sana telefon etmek üzereydim.
  22. Noun çıkmaz, güç durum, içinden çıkılmaz bir hal, bela, musibet.
    to be in/get into a fix: çıkmaza saplanmak.

    What a fix! Çattık belaya!
  23. Noun, Maritime Traffic (geminin/uçağın/gök cisminin) haritadaki yeri.
    to take a fix on: yerini/mevkiini tayin etmek.

    I've got a fix on him now: Şimdi yerini tayin ettim.
  24. Noun geminin yerini tespit etme, mevki tayini.
  25. Noun doz, bir defada zerkedilen heroin veya başka uyuşturucu madde.
    to get/give oneself a fix: (bir
    dozluk) uyuşturucu ilâç almak/zerketmek.
  26. Noun (el altından/gizlice/gayrı-meşru yollardan yapılan/sağlanan) düzen, tertip, hile, iltimas.
gidişini tespit etmek Verb
makyajını düzeltmek Verb
yönünü belirlemek Verb
yolunu bulmak Verb
ikametgâhını belli bir yerde tespit etmek Verb
(birisini) mahvetmek, canına okumak.
Brit.:
waggon.
bir şeyi belleğine çakmak Verb
zor durumda olmak Verb
güç durumda olmak Verb
güç duruma düşmek Verb
kendinin ya da başkasının güçlüğe uğramasına sebep olmak Verb
başını derde sokmak Verb
güç durumdan kurtulmak Verb
birini zor bir durumdan kurtarmak Verb
birini güç durumdan kurtarmak Verb
(US) iyi durumda
tamire ihtiyaç gösteren
bozuk
geçici program düzeltmesi Information Technology
(US) birini zorlamak Verb
genellikle
bilanço üzerinde bir sorunu geçici olarak düzeltme
bir sorunun hızlı ve köklü olmayan çözümü
hızlı ve köklü olmayan çözüm
sınır saptamak Verb
bir sınır saptamak Verb
sınır çekmek Verb
duruşma günü tespit etmek Verb
randevu tespit etmek Verb
bir tarih tespit etmek Verb
toplantı için tarih tespit etmek Verb
duruşma günü tespit etmek Verb
duruşma günü tespit etmek Verb
duruşma günü tespit etmek Verb
duruşma için bir gün tespit etmek Verb
vade tarihi saptamak Verb
bir fiyat saptamak Verb
duruşma gününü tespit etmek Verb
mahkemede bir duruşma günü tesbit etmek Verb
duruşma günü tespit etmek Verb
(US) jüriye rüşvet vermek Verb
sınır tayin etmek Verb
bir toplantı tespit etmek Verb
saat on iki için toplantı ayarlamak Verb
bir anıt dikmek Verb
gazeteyi tutucuya takmak Verb
bir dönemi saptamak Verb
bir prim saptamak Verb
prim saptamak Verb
fiyat koymak Verb
kota tespit etmek Verb
bir kur tespit etmek Verb
kira saptamak Verb
bir telif ücreti tespit etmek Verb
bir geminin yerini saptamak Verb
zaman tespit etmek Verb
bir zaman tespit etmek Verb
araba lastiği tamir etmek Verb
bir mahkeme yeri tespit etmek Verb
bir saati tamir etmek Verb
randevu tespit etmek Verb
randevulaşmak Verb
bir bütçenin sınırlarını saptamak Verb
randevu tespit etmek Verb
hasarları tespit etmek Verb
ihracat kotalarını tespit etmek Verb
ihracat kotasını tespit etmek Verb
ihracat kotaları tespit etmek Verb
ithal kotaları tespit etmek Verb
düzeltme düzeyi Information Technology
kararlaştırmak Verb
yerleştirmek Verb
bağlamak Verb
tarih üzerinde uyuşmak Verb
karar vermek, karar kılmak, kararlaştırmak, (kararını/fikrini) belirtmek, seçmek.
They finally fixed
on that house: Nihayet o evde karar kıldılar.
ithal için kotalar tespit etmek Verb
ithalat için kotalar tespit etmek Verb
kurları tespit etmek Verb
birine rüşvet vermek Verb
(US) birinin hakkından gelmek Verb
birine iş bulmak Verb
birine bir iş ayarlamak Verb
yapmak Verb
birinden kuşkulanmak Verb
bir verginin miktarını tespit etmek Verb
bütçeyi yapmak Verb
maliyetleri tespit etmek Verb
gelir vergisini tespit etmek Verb
maaş düzeyini saptamak Verb
maaş düzeyinısaptamak Verb
(gemi) mevkiini tespit etmek Verb
yeni bir modele fiyat biçmek Verb
yeterli çoğunluk şartlarını tespit etmek Verb
tarifeyi tespit etmek Verb
fiyat tarifesini tespit etmek Verb
bir kalemin değerini saptamak Verb
kalemin değerini saptamak Verb
biriyle anlaşmak Verb
(a) hazırlamak, düzene sokmak, düzeltmek, tertip/tanzim etmek, (b) giyinip kuşanmak, süslenmek.
You
should fix up to go to the party. (c) (ihtiyacını) karşılamak, sağlamak, temin/tedarik etmek, bulmak, misafir etmek.
We must fix him up with a job/with a nice girl: Ona bir iş/iyi bir kız bulmalıyız.
They fixed us up in a good hotel: Bize iyi bir otel buldular.
We fixed them up for one night: Onları bir gece misafir ettik. (d) onarmak, tamir etmek, (e) tedavi etmek, çare bulmak.
bir arkadaşa gece yatacak yer ayarlamak Verb
kavgayı uzlaştırmak Verb
bir radyo istasyonu kurmak Verb
gece yatacak bir yer bulmak Verb
küçük bir bungalovda karar kılmak Verb
dik dik bakmak Verb
mevkiini tespit etmek Verb
hasar tespiti soruşturması