creep

  1. sürünme(k), emekleme(k), emekleyiş.
    A baby creeps on its hands and knees.
  2. yavaşça/sessizce hareket etme(k), ağır ağır ve ihtiyatla ilerleme(k).
    We crept up and peeked over
    the wall. The cat crept silently towards the mouse.

  3. creep up on: sezdirmeden/sessizce/sinsi sinsi ilerlemek/sokulmak.
    We crept up on the guard and knocked him out.
  4. korkak/zelil davranmak, köleleşmek.
  5. kayıp gitmek, sıvışmak.
    The automobile crept through the heavy traffic.
  6. creep in/into: nüfuz etmek, hâkim olmak, sarmak, kaplamak, belirmek, meydana çıkmak, kendini göstermek.
    A mood of sadness creeps into the novel here and there: Romanda yer yer üzgün bir hava seziliyor.
  7. (yer veya duvar boyunca) yayılmak, dalbudak salmak, sarılmak, kaplamak.
    a creeping plant.
    Ivy
    had crept up the wall of the house: Evin duvarlarını sarmaşıklar kaplamıştı.
  8. (madenî eşya) eğilip bükülme(k), (kuvvet veya sıcaklık etkisiyle) deforme olma(k), şekil değiştirme(k).
  9. Geology sürüklenme, kayma: tepelerden aşağı toprak, kaya ve taşların yavaş yavaş kayması.
  10. kanca, borda kancası.
  11. mel'un, lânetli, hoşa gitmeyen kimse.
  12. dalkavuk, yaltakçı, çanak yalayıcı.
kabuğuna çekilmek Verb
tüyleri ürpertmek.
His story about dead people leaving their graves at night really made my flesh creep.
tüylerini ürpertmek.
It makes my flesh creep.
one's pound of flesh: (birinin) boynunun borcu/vecibesi.
daha yüksek vergi dilimlerine girme
(US) enflasyona karşılık gelir seviyesi yükseldiğinde
birinin tüylerini diken diken etmek Verb
tüylerini diken diken etmek Verb
gizlice ilerlemek.
sıvışmak, sessizce uzaklaşmak.
tüyler ürpermesi.
(hata) olmak Verb
yavaşça yaklaşmak.
Old age is creeping on: İhtiyarlık çöküyor.
sünme performansı Noun, Mechanics
korkunç/tüyler ürpertici hikâye.