dive


  1. dive off/into/from: (suya) dal(dır)mak, (baş aşağı) atlamak.
    The boy ran to the side of the
    swimming pool and dived off.
  2. (denizaltı) dalmak, batmak.
  3. (a) (havadan aşağıya) atlamak, düşmek.
    The acrobats dived into nets. (b) (uçak) pike yapmak.
  4. (elini) daldırmak, sokmak.
    to dive into a purse.
    He dived into his pocket and fished out a
    dollar: Elini cebine sokup bir dolar çıkardı.
  5. fırlamak, seğirtmek, koşarak gitmek.
    The rabbit dived into its hole. to dive into a doorway.
  6. (bir işe/konuya) derinlemesine girmek, dalmak, nüfuz etmek, dört elle sarılmak.
    John has been diving into the Mathematics.
  7. dalış, dalma, (suya) başaşağı atlama.
  8. (uçak) pike yapma.
  9. (denizaltı) dalma, batma.
  10. fırlama, seğirtme, hızla koşma.
  11. (hava basıncı, borsa fiyatları vb.) ânî düşüş.
  12. batakhane, meyhane, âdî bar/gece kulübü/kumarhane.
  13. önceden anlaşıp yalancıktan yenilme.
    take a dive: kasten yenilmek.
  14. fiilinin geçmiş zamanı.
elini cebine daldırma
denizaltı zorlama dalışı
ön-dalış: yüzü suya dönük olarak dalış. Noun
pike yapmak Verb
baş aşağı düşüş/dalış, uçağın başaşağı düşmesi. Noun
balıklama dalış. Noun
ânî düşüş.
Market values took a nose dive: Piyasa/fiyatlar âniden düştü. Noun
(uçak) tam güçle dalış/dalmak.
paraşüt açmadan havada gösteri yapmak Verb
swan dive.
kuğu dalışı, önce yukarı kalkık kollar suya girecek şekilde dalış.
Brit.:
swallow dive. Noun
meyhane
pike bombardıman uçağı. Noun
düşman üzerine çullanma
inci çıkartmak için dalma
bir konuya dalma
sokak kalabalığı içine dalma
otomatik uçak pike kontrol aygıtı