feed

  1. Verb besle(n)mek, besin/gıda almak/sağlamak.
    to feed a hungry family. to feed the dog on meat. There are
    6 people to feed in this house.
  2. Verb yemle(n)mek, yemek vermek/yemek/yedirmek.
    to feed something to someone: birisine yiyecek bir şey
    vermek.
    to feed carrots to rabbits. feed this grain to the chickens. Have you fed the horses? She feeds the baby with a spoon. The baby will soon learn to feed himself.
    You shouldn't feed him that: Ona bunu yedirmemeliydin.
  3. Verb besin/gıda olmak, gıdasını teşkil etmek.
    Plants feed many creatures.
  4. Verb malzemesini vermek, (ihtiyacını) temin etmek.
    to feed a fire. to feed data into a computer.
  5. Verb artırmak, şiddetlendirmek, desteklemek.
    to feed suspicions.
  6. Verb doyurmak, tatmin etmek.
    to feed one's eyes on beauty.
  7. Verb otla(t)mak.
    The cows were feeding in the field.
    out to feed: otlakta, mer'ada.
  8. Verb (bir aktöre) sırasını hatırlatmak.
  9. Verb, Sports pas vermek, geçirmek.
  10. Verb (cihazın girişine) işaret vermek/göndermek.
  11. Verb koymak, sokmak, atmak, göndermek, havale etmek, sağlamak, vermek.
    to feed the wire into/through the
    hole.
    You feed in the money here and the coffee comes out here: Parayı buraya atarsın, kahve de buradan gelir.
    We've fed him all the facts: Ona bütün bilgileri verdik.
  12. Noun (çiftlik hayvanları için) yem, gıda, besin.
  13. Noun öğün, porsiyon, bir defada alınan gıda.
    The baby has 5 feeds a day.
  14. Noun yemek, yiyecek, taam, özellikle bol ve zengin yemek.
    They gave us a good feed.
  15. Noun besle(n)me, ye(dir)me, doy(ur)ma.
    forced feeding: zorla yedirme.
  16. Noun (makineye) işlenecek parçayı/malzemeyi verme, ilerletme.
  17. Noun (işlenmek üzere makineye verilen) parça/malzeme (veya bunun miktarı).
  18. Noun verme tertibatı, verici mekanizma, işlenecek malzemeyi makineye veren cihaz.
  19. Noun, Electronics (bkz: feeder ) (8).
  20. Noun komediyen yamağı: komedi artisti ile sahneye çıkıp onu lâfa tutarak nükteler yapmasına yardım eden kimse.
iştahı olmamak Verb
(a) (hayvan) yemini avuçtan almak, (b)
mec. pek uysal olmak, birinin avucunun içine bakmak, yuları ele vermek.
(a) iştahsız, mızmız.
be off one's feed: iştahsız/mızmız olmak. (b) üzgün, kederli, (c) hasta, keyifsiz.
havadan ikmal
hayvan yemi
seleden besleme Information Technology
bebeği biberonla beslemek Verb
(makineyi) aralıksız beslemek, işi birbiri arkasından (boşluk bırakmadan) makineye vermek, ulamak.
kuş yemi, çok az para.
karma yem
hazır yemler
bileşik yemler
sürekli besleme Information Technology
Yem Daire Başkanlığı Noun, Organizations
bir şirkete başlangıçta büyük miktarda bir sermaye sağlamak yerine şirketi belirli dönemlerde finanse etme
damardan damla damla besleme
basınçlı yağlama. Noun
zorla yedirmek Verb
form besleme Information Technology
iyi yiyip içmek Verb
başka bir istasyondan televizyon programına yapılan nakildeki gecikme
yem kıtlığı
satır besleme Information Technology
elle besleme Information Technology
yiyecek arama
otlakta
daktiloda kâğıdın hareketini sağlayan parça
bir makineyi hammadde ile beslemek Verb
bir makineyi hammadde ile beslemek Verb
yem katkısı

nose bag ile ayni anlama gelir. yem torbası. Noun
farin Noun, Mining
besleyici akım
besleyici akımı
kaynak olarak kullanmak Verb
tabaktan yiyecek almak Verb
karnını doyurmak Verb
beslemek Verb
fikirlerle hayal dünyasında yaşamak Verb
kendi fikirlerine gömülü yaşamak Verb
(a) besle(n)mek, yemek, besin olarak kullanmak, karnını doyurmak (hayvanlar için kullanılır).
Sheep
feed mostly on grass. What do you feed your cat on? (b) kuvvet/cesaret almak, (ümit vb.) beslemek.
to feed on hope.
can beslemek Verb
birine elinden yedirmek Verb
birine tamamıyla bağımlı olmak Verb
daktilo makinesine kâğıt takmak Verb
başka istasyonlara gönderilen radyo ya da televizyon programının çıkış kaynağı
besleyici tulumba, buhar kazanına su veren tulumba. Noun
birini boş vaatlerle oyalamak Verb
(US) yem satan dükkân
yem ambarı
(US) yem ambarı
(a) balıklara yem olmak, denizde boğulmak, (b) (deniz tutmasından) kusmak.
yem/yiyecek vermek, beslemek.
You'd better feed this old bread to the hens.
yemlik
semirtmek, şişmanlatmak, bol bol/tıkabasa yedirmek, bol/kuvvetli gıda ile sağlığını kazandırmak.
That
thin little boy needs feeding up.
cüzi üye aidatıyla yürütülen seçim kampanyası Noun
yağlama pompası Noun
sayfa ilerletme karakteri
yakıt pompası Noun
besleme pompası Noun
satır ilerletme kodu
yemek yemek.
Bursa Gıda ve Yem Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü Noun, Organizations
Hayvan Sağlığı Gıda ve Yem Araştırmaları Daire Başkanlığı Noun, Organizations
Çayır, Mera ve Yem Bitkileri Daire Başkanlığı Noun, Organizations
Gıda ve Yem Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü Noun, Organizations