feet

  1. Noun ayaklar. (tekili:
    foot).
ayakları üstüne düşmek Verb
heyecana kapılmak, dalga vb. ile sürüklenmek.
ayakta uyumak Verb
(a) ayakta durmak/kalmak, yürümek, taban tepmek.
I'm on my feet all day long. (b) iyileşmek, (hastalıktan)
iyileşip ayağa kalkmak.
This medicine will soon have you on your feet again. (c) (konuşmak üzere) ayağa kalkmak.
No sooner had the question been put than he was on his feet to reply.
(a) heveslendirmek, şevke getirmek, (b) iyi etki bırakmak, etkilemek.
ayağa fırlamak Verb
(a) ayağını kaydırmak, plânlarını bozmak, (b) delillerini çürütmek.
çökmek, başaramamak.
ayaklarını sürümek Verb
ayakları geri geri gitmek Verb
ayak diremek Verb
işi ağırdan almak Verb
ayak sürümek Verb
kasten geciktirmek, ağırdan/yavaştan almak, ayak sürümek, sürüncemede bırakmak.
sıyrılmak Verb
başarmak Verb
talihli olmak Verb
hep dört ayak üstüne düşmek Verb
dört ayağı üstüne düşmek Verb
hep ayak üstü düşmek Verb
dört ayak üstüne düşmek, uygunsuz koşullara rağmen başarmak, şansı yaver gitmek.
durumu düzeltmek, kendini geçindirecek hale gelmek, yeteneklerini geliştirmek.
(a) (bebek, hayvan yavrusu) yürümeye başlamak, ayaklanmak, (b) (yabancı çevreye) alışmak, intibak etmek.

He's only been at the school 2 weeks, and he hasn't really found his feet yet. (c) yardıma muhtaç olmadan bir işi başarmak.
(a) ayağa kalkmak, (b) kendi yağı ile kavrulmak, kendini geçindirecek hale gelmek.
ayağa kalkmak.
birinin ayaklarına dolaşmak, işine engel olmak.
kısmet ayağına gelmek, fırsatı kaçırmamak.
gerçekçi düşünmek, düşüncelerinde makul/pratik olmak.
çorapla (ayakkabısız).
ayağa fırlamak Verb
ayakta durmak, düşmemek, sarsılmamak.
He found it difficult to keep his feet on the icy road.
dört ayak üstüne düşmek.
He always lands on his feet.
birine saygı sunmak Verb
gecik(tir)mek, vaktinde harekete geçmemek, savsaklamak, ihmal etmek, âtıl davranmak, fırsatı kaçırmak.
başkalarını kendince değerlendirmek, kendine göre değer biçmek.
atik davranmak, vakit kaybetmemek, zamanında harekete geçmek, çok faal olmak.
çok faaliyet göstermek Verb
(a) yatar vaziyette, (b) iradesi dışında.
(a) ayakta, ayak üstü, (b) (malî bakımdan) emin, sağlam, güvenceli, (c) ayağa kalkmış, hastalıktan kurtulmuş,
sağlığına kavuşmuş.
The medicine helped her get back on her feet.
dinlenmek, istirahat etmek.
kalkmak Verb
ayakları üstüne dikilmek
öfke ile bırakıp gitmek/terketmek, kızıp ayrılmak, “lânet olsun” diye ilgisini kesmek.
öğrencisi/hayranı olmak, dizi dibinden ayrılmamak.
öğrencisi olmak.
bağımsız olmak, kimseye muhtaç olmamak, kendi yağı ile kavrulmak.
bağımsız olmak, kimseye muhtaç olmadan yaşamak.
kendi yağı ile kavrulmak, kimseye muhtaç olmamak.
hayran bırakmak, meftun etmek, derin iz/intiba bırakmak.
ayağa kalkarak oy kullanmak Verb
ayağa kalkarak oy kullanmak Verb
protesto maksadıyla ayağa kalkıp toplantıyı terketmek.
birini heyecanlandırmak Verb
cesaretsizlik, korkaklık. Noun
birinin menfaatine halel getirmek Verb
hayatını tehlikeye koymak Verb
birinin planlarını bozmak Verb
milletine güven duymak Verb
korkmak Verb
(a) caymak, (son anda) vazgeçmek.
They had cold feet at the last minute and refused to sell their
house. (b)
mec. korkmak.
Neşeli Ayaklar Proper Name, Cinema
korkmak Verb
gezme/seyahat arzusu, macera hevesi.
dengesini korumak, ayakta durabilmek Verb
birinin ayağını kaydırmak.
iyileşmek Verb
yeniden iyi duruma gelmek Verb
düzelmek Verb
yeniden ayakları üstünde durabilmek Verb
yeniden ayağa kalkmak Verb
kıç atmak Verb
ayağa kalkmak Verb
mali bakımdan belini doğrultmak Verb
sağlığına yeniden kavuşmak Verb
birinin mali bakımdan belini doğrultmak Verb
birinin öğrencisi olmak Verb
birinin ayaklarına oturmak Verb
tepinmek Verb
(birisini) yere yıkmak/devirmek, (b) (ânide) âşık olmak.
The young man has rather swept Suzie off
her feet. (c) (birisini) derhal ve tamamıyla ikna etmek, inandırmak.
The crowd were swept off their feet by the force of the speaker's arguments.
(a) birisini devirmek/sürükleyip götürmek, (b) kalbini çalmak, kendine âşık etmek.
The young man has
rather swept Jane off her feet. (c) tamamıyla ikna etmek.
The crowd were swept off their feet by the force of the speaker's arguments.
hemen harekete geçmek Verb
hızlı düşünüp karar almak Verb
hızlı davranmak Verb
elini çabuk tutmak Verb
(a) önce ayaklar.
We plunged into the river feet first. (b) ölü.
The only way you'll go out
of there is feet first: Oradan ancak ölün çıkar.
görünmeyen/gizli zaaf, zayıf nokta. Noun
bir taahhüdün yerine getirilmesi için yapılan baskı
cenazesi çıkmak.
15 kadem derinlikte olmak Verb
çevreye alışmak Verb
yardım gerekmeden bir işi başarmak Verb
(iş hayatı) yeniden belini doğrultmak Verb
dışarıdan görünmeyen önemli bir kusuru olmak.
terfi etmek için hırslı olmak Verb
bir firmayı yeniden yoluna koymak Verb
bütçeyi yeniden doğrultmak Verb
(bir kimseyi) kalkındırmak, para vererek müstakil iş kurmasını sağlamak,
mec. elinden tutmak,
desteklemek.
He will need a lot of money to set his business on its feet again: İşini tekrar yoluna koymak için çok paraya ihtiyacı var.