devretmek.
I gave it to him for 5 dollars.
to give one a cold : bir kimseye nezle geçirmek/bulaştırmak.
Verb
bahşetmek, ihsan etmek, müsaade/izin vermek.
give me permission to leave. give him enough time to get home before you telephone. give me a chance to try the job.
We must give ourselves an hour to get there: Oraya kadar yolu bir saat hesap etmeliyiz.
Verb
bağışlamak, hibe/hediye etmek, bağış yapmak.
He gives freely (to the poor). You gave him money and he wasted it.
Verb
tevdi/emanet etmek.
I'll give you charge of the house while we're away.
Verb
göstermek, beyan/arz etmek, açıklamak, meydana çıkarmak.
He gave no reason: Bir sebep göstermedi.
to give evidence: delil göstermek.
He gave proof of his courage when he ran back into the burning house.
Verb
sağlamak, temin etmek.
to give help: yardım etmek/sağlamak.
Fire gives warmth.
Verb
sunmak, takdim etmek, arzetmek.
to give someone one's compliments.
Verb
emanet bırakmak, emaneten vermek.
Verb
ödünç/ariyet vermek.
Verb
üretmek, hasıl etmek, husule gelmek.
Cows give milk.
Verb
(öğüt/nasihat) vermek/etmek.
to give advice.
Verb
söylemek, okumak, irat etmek.
He gave a reading of his poetry: Şiirlerinden parçalar okudu.
Verb
(konser/temsil/ziyafet vb.) vermek, icra etmek.
to give a concert. We are giving Jo a party for his birthday. Another performance will be given next week.
Verb
çıkarmak, yaymak, ısdar etmek.
to give a cry: feryat etmek.
Verb
feda etmek, kurban etmek.
Many have given their lives in the cause of independence: Birçokları
istiklâl uğruna canlarını feda ettiler.
He gave his life for his country.
Verb
özvermek, (nefsini/vaktini vb.) adamak/hasretmek/tahsis etmek.
She gives all her time to her family.
give one's life to: hayatını adamak, kendini vermek.
Verb
(dış etkilere) dayanamamak, direnci/mukavemeti kırılmak, eğilmek, çözülmek, açılmak, bel vermek.
The lock gave when he battered the door. The door gave when they pushed it.
The frost is giving: Don çözülüyor, buzlar eriyor.
Verb
esnemek, esnek olmak, açılmak, genişlemek.
The leather will give when you've been wearing the shoes a few weeks.
Verb
aşketmek, vurmak.
He gave the ball a kick.
Verb
kadeh kaldırmayı teklif etmek.
Ladies and gentlemen, I give you our victory: Bayanlar, baylar
zaferimiz şerefine kadeh kaldırmayı teklif ediyorum.
I give you our host: Ev sahibinin şerefine!
Verb
terketmek, teslim etmek, vermek.
to give ground: toprak vermek/terketmek.
Verb
etkilemek, … etkisi/tesiri yapmak/bırakmak.
The news gave us a shock: Haber bize şok tesiri yaptı.
Verb
ceza vermek, hüküm giymek, mahkûm olmak.
He was given 3 months: 3 aya mahkûm oldu.
Verb
doğruluğunu kabul/itiraf etmek.
It is too late to go to the party, I give you that. But we could go somewhere else.
Verb
(elini/yanağını vb.) uzatmak, teslim etmek.
She gave me her cheek to kiss. She gave him her hand to shake.
give me your hand: Bana elini uzat!
give someone one's arm: (koluna girmesi için) bir kimseye kolunu uzatmak.
She gave herself (sexually): Kendini teslim etti.
Verb
atfetmek, tevcih etmek, yöneltmek.
to give someone a cold glance.
Verb
açıklamak, söylemek, sır/haber vermek, ifşa etmek, baklayı ağzından çıkarmak.
Okay now, give! What happened?
Verb
(maçlarda) ilân etmek.
Jo was given out: Jo, oyun dışı ilân edildi.
Verb
esneklik, elastikiyet.
Noun
(zor karşısında) eğilme, bükülme, çökme.
Noun
sıkı bir parti vermek
Verb
bir vergiden muaf tutmak
Verb
şerefe (kadeh) kaldırmak
Verb
(yol) bir yere çıkmak
Verb
nakit yerine çek veya benzeri varlıkların kullanıldığı kredi hesabı
(borsa) tedirgin görünümde olmak
Verb
(a) hediye etmek, (b) (nikâhta) gelini güveye vermek, (c) ihbar etmek, ele vermek.
(a) bağışlamak, ihsan/ikram etmek, hediye/hibe etmek, bedava dağıtmak.
He gave away all his money to the poor. (b) (nikâh töreninde) gelini damada vermek.
Mary was given away by her father. (c) teşhir etmek, maskesini indirmek, içyüzünü açıklamak, (d) (sırrı) açıklamak/ifşa etmek. açığa vurmak.
That remark gives away his real opinion on the matter. (e) (birisini) ele vermek, ihbar etmek, (birine) ihanet etmek.
His way of speaking English gave him away. (f) elden kaçırmak, yitirmek.
He gave away his last chance of winning the election when he said the wrong thing.
(a) geri vermek, iade etmek, (b) gerilemek, geri gitmek.
(a) geri vermek, iade etmek.
give it back to me. (b) (ses/ışık) yansıtmak.
The cave gives back the sound of your voice.
kan vermek
Verb, Medicine
izlemek, takip etmek, peşinden gitmek.
The old lady saw the thief running up the street and gave chase on her bicycle.
karşılığında imtiyazlar vermek
Verb
incelemek, üzerinde düşünmek, gözönüne/nazarı dikkate almak.
We shall give your request a careful consideration.
ayrıntılarını anlatmak
Verb
ayrıntılarını söylemek
Verb
(inek) kendini sağdırmak.
tam ayrıntılarını vermek
Verb
(a) yaymak, neşretmek, ilân etmek, (b) dışarı vermek, çıkarmak.
bütün kolaylıkları sağlamak
Verb
bütün ayrıntılarını bildirmek
Verb
bir şeyi son haddine vardırmak
Verb
(üstün kuvvet vaya mantık karşısında) yenildiğini kabul etmek, boyun/baş eğmek, pes demek.
(a) (geri) çekilmek, (ordu) ric'at etmek.
Under our attack the enemy was forced to give ground. (b) iddiasından vazgeçmek, (c) gitgide önemini kaybetmek.
(a) teslim olmak, yenilgiyi kabul etmek, (b) teslim etmek, elden vermek.
Give your examination papers in (to the teacher) when you've finished.
(Br) birini polise teslim etmek
Verb
birşeye mağlup olmak
Verb
(US) ihbarda bulunmak
Verb
taleplere boyun eğmek
Verb
ödeyemeyecek durumdaki kişilerin yargılama giderlerini karşılamak
Verb
bir şeyi canlandırmak
Verb
tahliye ihbarı vermek
Verb
cömertçe vermek, esirgememek, hasretmek.
(koku vb.) çıkarmak, yaymak, neşretmek, salmak, sızdırmak.
to give off a bad smell. to give off steam.
borsada simsarların borç aktarmasından doğan faizi ödemek
Verb
faiz karşılığında bir simsara borç hisse vermek
Verb
repor muamelelerinde tediyede bulunmak
Verb
(a) yaymak, göndermek, neşretmek, (b) ilân etmek, herkese duyurmak.
The date of election will be given out soon. (c) dağıtmak, tevzi etmek.
give the money out to the children. (d) bitap/yorgun düşmek, takatsiz kalmak, (e)
run out ile ayni anlama gelir. bitmek, tükenmek, kalmamak.
The fuel gave out. (f)
k.d. durmak, stop etmek, çalışmaya son vermek.
The engine gave out.
(a) devretmek, havale etmek, emanet etmek, tevdi/teslim etmek.
We gave him over to the police. The keys were given over to our neighbor during our absence. (b) son vermek, durdurmak, (c) kendini tutamamak/ kapıp koyvermek.
She gave herself over to tears: Gözyaşlarını tutamadı. (d) ayırmak, tahsis etmek.
The day was given over to relaxing: Gün, dinlenmeye ayrılmıştı. (e)
give up to ile ayni anlama gelir. kendini/bütün vaktini vermek/hasretmek.
I gave myself over to writing this dictionary. (f)
be given over to: (fena bir şeye) kapılmak, yakayı kaptırmak.
birşey yapmaya son vermek
Verb
birşey yapmayı kesmek
Verb
ayrıntılarını bildirmek
Verb
yer vermek, meydan/sebebiyet vermek.
vermek, teslim etmek, istimlâk ettirmek.
birine takdir yetkisi tanımak
Verb
birine dürüst davranmak
Verb
birini bir konuda tam olarak aydınlatmak
Verb
birini büyük zahmete sokmak
Verb
(spor) birine avans vermek
Verb
birine birşey hissettirmek
Verb
birine birşey yaşatmak
Verb
birinin bir enfeksiyona yakalanmasına neden olmak
Verb
revizyondan geçirmek
Verb
birşeye dikkat göstermek
Verb
dikkatini birşeye yoğunlaştırmak
Verb
bir şeyi komisyonla satmak
Verb
şükretmek, teşekkür etmek.
sebep olmak, -dirmek/-dürmek/-tırmak.
give one to think: (birini) düşündürmek.
You gave us to believe it would be changed: Onun değişebileceğine bizi inandırdınız.
They gave me to understand that you would be here: Burada olacağınızı bana anlatmışlardı.
(a) ümidini kesmek, ümitsizliğe düşmek, ye'se kapılmak, (b) vazgeçmek, terketmek, bırakmak.
to give up smoking. (c) teslim olmak/etmek.
He gave himself up to the police. We gave him up to the police. (d) kendini adamak/vakfetmek, kendini vermek.
The student gave himself up to studying. (e) ilişkiyi/münasebeti kesmek, (arkadaşlığa/dostluğa) son vermek, yüz çevirmek.
She gave up her lover to save her marriage. (f)
give up on
k.d. tamamen ümidini kesmek.
I give up on you: you'll never learn Calculus. (g)
give up the ghost: ölmek, son nefesini vermek, ruhunu teslim etmek.
bir kaleyi teslim etmek
Verb
bir gazeteyi almayı bırakmak
Verb
kaybolmuş gözüyle bakmak
Verb
uyarmak, ikaz/ihtar etmek, tehlikeyi haber vermek.
(a) geri çekilmek, yol vermek, (b) çökmek, yıkılmak.
her hafta kabul günü yapmak
Verb