höt

ateşli bir tartışma
ihtilâflı/münazaalı/çekişmeli/tehlikeli konu.
The subject of abortion became a hot potato.
apseye sıcak tatbik etmek Verb
dağlanmak Verb
iyice eğlenecek olmak Verb
reformlara çok hiddetlenmek Verb
hemen arkasından (akabinde) yer almak Verb
neredeyse tutmak üzere olmak Verb
birinin topuğuna basmak Verb
başı derde girmek, belaya çatmak.
kapış kapış gitmek Verb
kızmak, köpürmek, ateş püskürmek, öfkelenmek, hiddetlenmek.
gözlerine mil çekmek Verb
duraksamak, kararsız olmak, sık sık fikir değiştirmek, bir dediği bir dediğine uymamak, kâh öyle kâh
böyle demek.
He blew hot and cold about accepting the proposal.
bir dediği bir dediğini tutmamak, kâh öyle kâh böyle söylemek/davranmak, hem lehinde hem aleyhinde bulunmak.
hem sıcak hem de kuru
sıcak mevsimde
fazla ısınmak Verb
bir şeyin istenildiği gibi yürümediği için endişelenmek Verb
(a) ısınmak, (b) kızmak, öfkelenmek.
bir tartışma sırasında hiddetlenmek Verb
başına bela açmak Verb
başı belaya girmek Verb
başını belaya sokmak Verb
kızma
birini sebepsiz azarlamak Verb
azarlamak, haşlamak, cezalandırmak.
bir sıcak basmak Verb
üşümekten bir titremek Verb
sıcak ve soğuk akarsuyu olmak Verb
hot
sıcak.
a hot summer day. hot tea. The fire is hot. This food is too hot to eat. Adjective
hot
(a) kızgın, (b) sıcak tutan, ısıtan.
This coat is too hot for summer wear. Adjective
hot
(a) acı, baharlı.
hot pepper. (b) yakıcı. Adjective
hot
hiddetli, çabuk parlayan/öfkelenen.
hot temper. hot with rage. Adjective
hot
(a) şehvetli, kızgın, (b) ateşli, heyecanlı.
hot words. Adjective
hot
şiddetli, hararetli.
Hottest battle of the war. a hot fight. Adjective
hot
(koku vb.) taze, keskin, kuvvetli. Adjective
hot
(haber) pek yeni, taze, sıcağı sıcağına.
hot from the press. Adjective
hot
yakın, izi üzerinde, yakından izleyen, peşinde, kovalayan, polisçe aranan.
to be hot on the trail
of a thief: bir hırsızın izi üzerinde olmak.
in hot pursuit: yakından izleyerek, peşini bırakmadan.
Adjective
hot
(çocuk oyununda) hedefe çok yakın. Adjective
hot
(renk) koyu. Adjective
hot
gözde, rağbette, halktan rağbet gören.
the hottest singer of the year. Adjective
hot
son derece şanslı/talihli, şansı yaver, yenilmez, yenme şansı büyük.
a hot team. a hot crap shooter. Adjective
hot
saçma, zırva, acayip.
That's a hot one. Adjective
hot
çok ilginç, heyecanlı, ilgi çekici, skandallı.
a hot news story. Adjective
hot
(caz müziği) hareketli, oynak. Adjective
hot
(a) çalınmış, hırsız malı, kaçak.
hot diamonds. (b) tehlikeli.
This town got too hot for him. Adjective
hot
becerikli, mahir, mükemmel/çabuk yapabilecek durumda/mizaçta.
Finish writing that story while you're
still hot. He is not so hot tonight.
Adjective
hot
gerilim altında, yüksek gerilimli.
a hot wire. Adjective, Electronics
hot
ışınetkin, radyoaktif.
hot debris left by a nuclear explosion. Adjective
hot
(maden işleme) kızgın, ağarmış, işlenebilecek derecede ısıtılmış.
hot working: kızgın maden işleme. Adjective
hot
meşgul, faaliyet halinde.
War news kept the wires hot. Adjective
hot
her an kullanmaya hazır, emre âmade, olağanüstü hallerde kullanmaya mahsus.
The hot line between the
White House and the Kremlin.
Adjective
hot
münazaalı, ihtilâflı.
a hot issue. Adjective
hot
hararetli/kızgın bir şekilde. Adverb
hot
sıcak sıcak, sıcak/kızgın iken, sıcak halde. Adverb
hot
: ısıtmak, kızdırmak. Verb
ağız dalaşı
palavra, martaval, atmasyon, abartma, abartmalı/mübalâğalı söz/yazı.
kızgın
sağlam
becerikli
vadesinin bitimine çok az kalan senet
itfasına daha vakit olan hazine bonosu Noun
muaccel senet
henüz ele geçmiş olan
üfürme sıcak hava
delikanlılık ateşi
sıcak düğme (pazardan güçlü bir tepki almak amacıyla girişilen çaba
gözleme (tatlısı). Noun
grevdeki bir işyerinin ürünü
(beyzbolde) üçüncü oyuncunun bulunduğu köşe. Noun
haçlı çörek: üzerine haç şeklinde tatlı sürülmüş bir nevi çörek. Noun
sıcak sosis, sosisli sandviç. Noun
başka bir istasyondan televizyon programına yapılan nakildeki gecikme
düşkün, müptelâ.
hot for jazz: caz delisi.
fırından yeni çıkmış sıcak sıcak
yeni çalınmış eşya
taze çalınmış mallar Noun
din çığırtkanı
heyecanlı vaiz
çok hızlı satılması beklenilen yeni ihraç edilmiş hisse senetleri Noun
yeni ihraç edilmiş hisse senetlerine karşı talebin büyük olması
geçiş tuşu Information Technology
iki devlet başkanı arasındaki telefon hattı
direkt telefon hattı: özellikle devlet başkanları arasında önemli sorunlara çabuk çözüm yolu bulma amacı
güden her an emre âmade haberleşme kanalı.
Noun
(her zaman cevap veren) imdat telefonu. Noun
dinleyicilerden gelen telefon konuşmalarını yayınlayan radyo programı. Noun
stüdyoya telefon edenlerin konuşmalarının yayınlandığı bir radyo ya da televizyon programının sunucusu
sıcak bağ Information Technology
çalınmış para. Noun
(fazla faiz ve güvenlik sağlamak amaciyle) spekülatörler arasında çabucak el değiştiren para. Noun
sıcak para Noun, Economics
nihale
çok kısa kadın pantalonu. Noun
şehvet, kuvvetli cinsel arzu.
get/have hot pants for: -e karşı şiddetli cinsel arzu duymak. Noun
acı biber
(Capsicum). Noun
sıcak pembe Adjective
taşınabilir gaz veya elektrik ocağı. Noun
patatesli güveç: fırında pişmiş etli patates. Noun
tehlikeli/güç/nahoş iş, çetrefilli iş. Noun
fırında pışmiş patates. Noun
gramofon plağına ses kaydı esnasında tam soğumadan önce hava akımı vermek suretiyle yüzeyde su dalgası etkisi oluşturma
yakından takip, (düşmanı/hırsızı vb.) kovalama. Noun
sıcak takip Noun, Military
açık denizlerde kesintisiz takip Noun, International Law
çok hünerli uçak pilotu. Noun
motoru yenilenmiş ve gövdesi tamir görmüş eski araba. Noun
motoru yenilenmiş eski araba süren. Noun
eski arabanın motorunu ve gövdesini yenileyen. Noun
hızlı/dikkatsiz araba süren. Noun
sıcak haddehane Noun
electric chair. Noun
üzücü/sıkıntılı/müşkül durum, ağır mes'uliyetli mevki.
be in the hot seat
mec. sorumluluktan kaçamamak. Noun
uçakta pilot fırlatma sandalyesi. Noun
iyi satmak an mal
sıcak makas Noun, Machines
reklam metinleri ve çizimlerinin hazırlanmasında yaratıcılığa ve yeniliğe yüksek değer veren reklam ajansı
çalınmış otomobil
cerbezeli, çok başarılı, ateşli, ateş gibi, tuttuğunu koparır.
a hotshot = hot shot young politician.
gösterişçi, gösterişli, zekâ ve hünerini parlak bir şekilde gösteren.
seri, yıldırım gibi, çok hızlı (giden/işleyen/çalışan).
a hotshot = hot shot express.
maharetli işçi, (sporda) iyi oyuncu.
itfaiyeci.
(sıcak) kaplıca, ılıca (sıcaklığı 37°C'den fazla olan). Noun
kaplıca Noun, Geology
kaynarca (Kaynak: Evrim Çalışkanları) Noun, Biology
elektrik iskemlesi
çalınmış hisse senetleri Noun
yeni ihraç edilmiş hisse senetlerinin fiyatının hızla artması
çok ilginç/değerli (kimse/şey), yaman adam. Noun
ateşli, ihtiraslı, cinsel bakımdan çabuk uyarılan kimse. Noun
çok heyecanlı/sürükleyici/açık saçık şey, görülmedik/olağanüstü nesne.
This movie is hot stuff. Noun
fırıncı çırağı.
öfkesi burnunda
çabuk kızan
öfkeli
boğucu sıcak
sıkı takip
(Br) yeni çıkan hazine bonoları Noun
yeni çıkan hazine bonoları Noun
sıcak su havuzu: birçok kimseyi alabilecek büyüklükte, ağaçtan yapılmış, suyu basınçlı ve sıcaklığı sabit tutulan yuvarlak havuz. Noun
kızgın, öfkeli, hiddetli.
be/get hot under the collar: kızmak, öfkelenmek.
kızışmak, şiddetlenmek, hararetlenmek, hızlanmak, şiddet/hız kazanmak.
Air raids began to hot up about
the beginnig of July.
Verb
canlandırmak, kızıştırmak, şiddetlendirmek, hızlandırmak, ilginç hale getirmek, heyecanlı bir konu haline
getirmek.
The studios had hotted up her come back.
Verb
savaş, harp, silahlı çatışma. cold war Noun
sıcak su. Noun
güçlük, müşkülât, çıkmaz, varta, baş belası.
get into hot water: belaya çatmak, çıkmaza saplanmak. Noun
bir elektriksel gösterge aleti
öfkeli sözler Noun
haddeleme
ocakta ısıtarak metallere şekil verme
dert/bela içinde, çıkmazda.
be in hot water : başı dertte olmak, çıkmaza saplanmak.
yemeği sıcak tutmak Verb
önemli bir şahsiyetmiş gibi davranmak Verb
veya
like a cat on a hot tin roof
Brit. çok sinirli/endişeli/heyecanlı, yerinde duramayan.

be like a cat on hot bricks: diken üstünde oturmak.
kurşun gibi (hızlı
yaz sıcağı sinirleri gerdiğinde ve kapıların önünde kalabalık gruplar toplandığında
uzun sıcak yaz
zenci mahallelerinde baş gösteren şiddet tehlikesi
birini sıvışmaya zorlamak Verb
tatsızlığa/anlaşmazlığa/nahoş olaya yol açmak, rahatını/huzurunu kaçırmak, başını belaya sokmak.
make
a place hot for someone: bir yeri bir kimse için cehenneme çevirmek/zindan etmek/durulamaz hale getirmek.
kötü davranarak veya güçlükler çıkararak birinin tahammülünü yitirip gitmesine neden olmak Verb
teshin etmek Verb
kızıştırmak Verb
kızgın demirle damga basmak Verb
son haberler Noun
acısız
pek tatmin edici değil
sıcağa dayanamamak
bir kere uygulanan kanun
(yiyecek/içecek) çok sıcak, dumanı üstünde, buram buram.
piping hot soup/tea.
aşırı
değerli
çok hevesli
istekli
çok heyecanlı
hararetle tartışılmış
kıpkırmızı kesilene kadar ısıtılmış
bilgili
çılgın coşku
son haberler Noun
sansasyonel haberler Noun
(motor) ısınmak Verb
kapışılmak, çok satılmak.
kapışılmak, çok rağbet görmek, kısa zamanda satılmak.
The new book sold like hot cake.
Bazıları Sıcak Sever Proper Name, Cinema
Demir tavında dövülür/Eldeki fırsatı kaçırma.
sıcak havanın etkilerini çekmek (sıcak havadan rahatsız olmak Verb
birinin peşinde
terlemek, sıcaktan bunalmak.
fırın gibi
hamam gibi
büyük heyecan içinde
akkor

Turkish Dictionary (Kubbealti Turkish Dictionary)

  1. Korkutmak veya ... kullanılan söz