kafa kafaya çarpışmak
Verb
trafiğin geliş yönüne yerleştirilmiş açık hava reklamının durumu
bir görev için avans almış olmak
Verb
makul/aklı başında olmak, akıllıca iş yapmak, aklını başına toplamak.
güçlü muhakeme sahibi olmak
Verb
aklı başı yerinde olmak
Verb
cinayetle suçlandırılmak.
Though a criminal, he had no blood on his hand: Sabıkalıdır amma, bu
cinayetle ilgisi yok.
His blood will be on your head: Ölümünden sen sorumlu tutulursun/Vebali senin boynuna.
kafa kafaya, karşı karşıya, burun buruna.
a head-on collision. The car collided head-on.
ileriye doğru, karşıdan, cepheden.
taban tabana zıt (olarak).
fenalığa karşı iyilik yaparak birini utandırmak/mahcup etmek.
Jean Valjean stole the Bishop's silver, but the Bishop heaped coals of fire on his head by giving silver to him.
kötülüğe karşı iyilik yaparak karşısındakinde suçluluk duygusu uyandırmak
Verb
kötülüğe iyilikle karşılık vererek utandırmak /vicdan azabı çektirmek.
(yerden göğe kadar haklı olmak, (fikir/söz/karar) isabetli/yerinde olmak, tam bilmek, tam isabet ettirmek.
The solution he proposed hit the nail on the head: Önerdiği çözüm çok isabetli idi.
taşı gediğine koymak, tam isabetli/yerinde söz söylemek, tam doğrusunu söylemek/yapmak.
(ümit, plân vb.) kırmak, akamete uğratmak, son vermek.
Her refusal has knocked all my careful plans on the head.
kılına (bile) dokunmamak, nazik/kibar davranmak, hiçbir zararı dokunmamak. not harm a fly.
birinin başına ödül koymak
Verb
birinin başına ödül (fiyat) koymak
Verb
birinin başına ödül koymak
Verb