in line

  1. (a) düzgün, bir hizada/düzeyde/seviyede.
    keep prices in line: fiyatları makul seviyede tutmak.
    (b)
    in line with: uygun, muvafık, aynı fikirde.
    That isn't in line with my ideas at all! (c) hazır, âmade, (d) sırada, sonraki.
    Who's next in line? Sıra kimde? (e)
    in line for: elde etmek üzere, sırası gelmiş.
    in line for the job: iş almak/bulmak üzere, iş sırası gelmiş.
    in line for promotion: terfi sırası gelmiş.
sıraya girmek Verb
sıranın kendisine gelmesini beklemek Verb
kuyruk oluşturmak Verb
sırada beklemek Verb
kuyruğa girmek Verb
sıraya girmek Verb
kuyrukta beklemek Verb
görev esnasında, görevini/vazifesini yaparken.
enflasyona göre vergi basamaklarını yükseltmek Verb
enflasyona göre vergi basamaklarını yükseltmek Verb
emekli aylığını yükselen fiyatlara göre sonradan ayarlamak Verb
Sırada mısınız?
bir dalda çalışmak Verb
bir işkolunda çalışmak Verb
hücuma maruz kalmak, muaheze edilmek, sorumlu tutulmak.
bankacılıkla iştigal etmek Verb
kitap ticaretiyle uğraşmak Verb
simsarlıkla uğraşmak Verb
sınır çizgisinde değişiklik
belli bir iş kolunda ticaret yapmak Verb
bir dalda ticaret yapmak Verb
belli bir işkolunda ticaret yapmak Verb
iş başında uğranılan sakatlık
bir işkoluna girmek Verb
bir iş dalına girmek Verb
kendi dalında iş bulamamak Verb
kendi dalında iş bulamamak Verb
yiyecek maddeleri işi alanında
görev esnasında, görevini/vazifesini yaparken.
ana tarafından
görev sırasında alınan yara
sırada, bir hizada.
in-line engine: silindirleri bir hizada olan motor. Adjective
civar hısımlığı
usul ve füru hısımlığı
birinin uzmanlığı içine girmek Verb
içine çizmek Verb
(Br) möbleli (özel) apartmanda yaşamak Verb
hastanede yatmak Verb
şeyleri bir hizada dizmek Verb
düzeni sağlamak Verb
dayı vb akrabalığı
civar akrabalığı
usul ve füru akrabalığı
piyasaya yeni bir mal çıkarmak Verb
çekirdekten yetişme
kuyrukta beklemek Verb