in time

  1. (a) vaktinde, vakitli.
    to come in time for dinner.
    to be in time: geç kalmamak. (b) zamanla,
    ileride, ergeç, vakti gelince.
    In time he'll see what is right. (c) uygun tempoda.
    sing in time: tempo ile şarkı söylemek.
belli bir anda Adverb
şu anda, şimdi.
günümüzde Adverb
şu anda Adverb
zamanında hazır olmak Verb
bürosuna zamanında yetişme konusunda titiz olmak Verb
otel ya da motel odasının tutulmaya hazır olduğu zaman
havaalanında uçağa binmeden yolcu biletini vize ettirme
zamanla iki misline çıkmak Verb
doldurularak geçirilen zaman
geçmişe gitmek Verb
zamanında teslim yapılmamaya karşı sigorta
samimî, başbaşa.
an intime conversation. Adjective
rahat, sakin, âsûde. Adjective
tam zamanında
endüstri üretiminin talep düşmesi ve artmasına göre tam olarak ayarlanmasını sağlayan envanter yapma tekniği
sınır bakımından sorumlu
tam zamanında havaalanına inmek Verb
zamanında çözüm bulma
bir hastalığı zamanında tedavi etmek Verb
Zamanında onarılan küçük bir hata büyük zararları önler.
savaş zamanı hariç
zamanı gelince, münasip zamanda.
Herşeyin bir zamanı var.
tam zamanında gelmek Verb
çağında önde olmak Verb
bir dükkândan ilk kez alışveriş yapmak Verb
yarı zamanda bitirmek Verb
iki misli hızla sürmek Verb
uzun yıllardır ilk defa Adverb
Hayatımda ilk defa, ... Adverb
uzun yıllardır ilk defa Adverb
uzun yıllardır ilk defa Adverb
mektubu zamanında postalamak Verb
(tren) vaktinde gelmek Verb
değeri durmadan düşmek Verb
tam zamanında
kısa bir süre içinde Adverb
kısa sürede Adverb
bir hafta sonra, haftaya bugün.
zamanında Adverb
vadesinde
süresi içinde Adverb
süresinde Adverb
erken.
(a) vakitli, vaktinde, tam zamanında, (b) çabuk, erken.
all in good time: acele etme, sırası gelecek.

in his own good time: ne zaman canı isterse.
You will learn in good time: Zamanla/sırası gelince öğrenirsin(iz).
onun zamanında
çabucak, serian, hızla, süratle,
argo şipşak.
We finished the job in jig time.
hemen, çabucak, kısa zamanda, kaşla göz arasında.
They cleaned the entire house in no time .
boş zamanında
derhal, hemen, ânide, derakap.
anlık olarak Adverb
çok kısa/rekor sayılan zamanda.
zamanı gelince, zamanla.
vakti/zamanı/vadesi gelince, münasip zamanda, ileride, gel zaman git zaman.
You may have to suffer
hardship now, but in the fullness of time you will have your reward.
bu ara da
ucu ucuna.
öngörülen süre içinde
doğru zamanda doğru yerde Adverb
yanlış zamanda yanlış yerde Adjective, Idioms
birinin vaktini çalmak Verb
vadesinde ödeme
vaktini okuyarak geçirmek Verb
sözleşmede öngörülen vade
birşeyi yapma konusunda çabuk davranmak Verb
birşeyi yapmada elini çabuk tutmak Verb
vakit kaybetmeden birşey yapmak Verb
...'de belirtilen süre içinde Adverb