inner

  1. Adjective iç, en içerde bulunan, içerideki, dahilî.
    the inner ear: iç kulak.
    the inner bark of the tree. an inner room.
  2. Adjective samimî, gizli, şahsî, özel.
    His inner circle of friends. She kept her inner thoughts to herself.
  3. Adjective merkezî, yetkili.
    the inner circle of the government: hükümetin yetkili çevreleri.
  4. Adjective derunî, ruhî, zihnî, manevî, ruhanî.
    the inner life.
  5. Adjective gizli, karanlık, belirsiz, müphem, saklı, âşikâr olmayan.
    an inner meaning/significance: gizli/derin anlam.
hastalıktan (özellikle sıtmadan) kurtarılacak bölge
(İngiliz yasalarına göre) özel kraliyet, meclisi: sarayda bölme içinde oturan ve
“Junior Counsel”dan
daha yetkili olan meclis. outer bar
Noun
(Br) adliye müşaviri
İngiltere'de mahkemede davacı avukatı olarak duruşmaya çıkabilen avukat
iç güzelliği Noun
taban
iç grup: töreler, âdetler, düşünüşler üzerinde etkili küçük toplum. Noun
eski mahalle, şehrin en eski/harap ve fakirlerle meskûn mahallesi. central city Noun
ABD Kongresi ve Senatosu'nda liderlik gücünü elinde tutan küçük
resmi olmayan bir grup insan
iç avlu
iç kapı
internal ear Noun
iç liman
özel yaşam
İç-Işık: dindaşlık
(Quakerism) inancına göre insanın ruhunda mevcut olup onu yöneten ilâhî kudret,
Hz. İsa'nın insanlara tuttuğu ışık.
Noun
manevî varlık, ruh, vicdan, insanın derunu, içyüz. Noun
mide, iştah.
A hearthy meal to satisfy the inner man. Noun
iç marj
derin anlamı
iç anlamı
gizli anlamı
İç Moğolistan, Çin yönetimindeki Güney Moğolistan. Resmî adı:
Inner Mongolian Autonomous Region.
bir maldan bir çok paketin bir arada ambalajlanması
iç sayfa
içeri
huzur Noun
iç huzuru Noun
iç gezegen: Güneşe en yakın olan Utarit, Zühre, Arz ve Merih gezegenlerinden herhangi biri. Noun
iç liman
iç çarpım. Noun
iç halka Noun
iç uzay: uzayın yeryüzüne yakın kısmı. Noun
insanın iç dünyası. Noun
denizaltı âlemi. Noun
nefis fsi mücadelesi
Inns of Court (1). Noun
temple1 (4). Noun
(oto) iç lâstik. Noun
tube ile ayni anlama gelir. otomobil iç lastiği. tubeless: iç lastiği olmayan.
lastik supabı
(araba) iç lastik supabı
iç lastik
iç lastik supabı
yakın samimi arkadaşlar çevresinden olmak Verb
onmak Verb
boğazına bakmak, karnını doyurmak.
nefsi körletmek Verb
yemek yemeye gitmek Verb
midesini doyurmak Verb