joy

  1. sevinç, neşe, sürur, haz, memnuniyet, keyif.
    He was filled with joy: Sevinç içindeydi/neşe dolu
    idi.
    He has been a good friend to me, both in joy and in sorrow: Sevinç ve kederlerimi paylaşan iyi bir arkadaştı.
    I saw the joy in her smiling face: Gülümseyen yüzünden memnun olduğu görülüyordu.
  2. neşe/sevinç kaynağı.
    A thing of beauty is a joy forever.
  3. mutluluk.
    joy-bells: zafer/düğün vb. çanı.
  4. sevinmek, neşelenmek, sevinç/neşe duymak.
    joy in
    şiir …'den mutlu olmak.
  5. sevindirmek, memnun etmek.
sevinç/kıvanç veren, mutlu eden.
To the joy of his mother he won the first prize: Birinci ödülü
kazanması annesini çok mutlu etti.
sevinçten içi içine sığmamak Verb
huzur vermek Verb
tepinmek Verb
sevinçten deliye dönmüş Adjective
sevincin son haddi
iş hevesi
tepinmek Verb
iftihar
neşeden kendinden geçmiş
sevincinden ağlamak Verb
sahibinin izni olmadan yapılan otomobil gezintisi, hızlı sürüş.
joy-rider: bu tür gezintiye çıkan.

go for a joy ride: sahibinden izin almadan otomobili ile gezmek.
Noun
sahibinin izni olmadan yapılan otomobil gezintisi, hızlı sürüş.
joy-rider: bu tür gezintiye çıkan.

go for a joy ride: sahibinden izin almadan otomobili ile gezmek.
Noun
(uçakta) manevra kolu. Noun
(a) Güle güle, (b) Allah versin! Gözüm yok!
Aman ne güzel!
Aman ne güzel!
sevinç/kıvanç veren, mutlu eden.
To the joy of his mother he won the first prize: Birinci ödülü
kazanması annesini çok mutlu etti.
/
etc. (yanlış bir karar/seçim yapan kimse hakkında söylenir) “sonu hayırlı olsun, inşallah sonu
iyi gelir” temennisinde bulunmak.