prevail

  1. Intransitive Verb yaygın/âdet olmak, hüküm sürmek, yaşamak.
    That custom still prevails: O âdet hâlâ yaşıyor.
    A
    belief in magic still prevails among some tribes.
  2. Intransitive Verb hâkim olmak, bariz/göze çarpan niteliği … olmak.
    Suspicion and fear prevailed in his actions:
    Davranışlarına şüphe ve korku hâkimdi.
  3. Intransitive Verb
    prevail over: üstün/galip gelmek, yenmek, davayı/mücadeleyi kazanmak.
    Justice has prevailed,
    the guilty man has been punished.
  4. Intransitive Verb başarmak, etkili/başarılı olmak.
  5. Intransitive Verb yürürlükte olmak.
    That law still prevails.
bir şeye galip gelmek Verb
birini bir şey yapmaya ikna etmek Verb
razı/ikna etmek, gönlünü yapmak.
I tried to prevail upon her to stay a little longer.
düşmana galip gelmek Verb
gönlü götürmemek Verb
birini razı etmek Verb
birini birine 100 dolar vermesi için ikna etmek Verb