right

  1. Adjective haklı
  2. Adjective doğru, dürüst.
    right conduct. He did the right thing when he told the truth.
  3. Adjective doğru, tam, hatasız, yanlışsız.
    right!: tamam! doğru!
    the right solution/answer.
    right
    enough: uygun, münasip, elverişli, şayanı kabul.
  4. Adjective haklı, insaflı, âdil.
    be right: haklı olmak.
    You're right! Haklısınız, hakkınız var!
  5. Adjective sağlam, salim.
  6. Adjective sağlıklı, sıhhatli, iyi.
    My stomach doesn't feel right: Midem iyi değil/rahatsız.
    He's not
    right in the head: Aklından zoru var.
    Things will come right : Sonu iyi olacak/Herşey düzelecek.
  7. Adjective düzgün, muntazam, dengeli.
  8. Adjective düz (yan), üst (taraf), ön (yüz/cephe), asıl.
    the right side of a cloth.
  9. Adjective uygun, münasip, müsait, iyi, yeğ, şayanı tercih, isabetli.
    that's right! tamam! doğru! ha şöyle!

    to say the right thing at the right time: isabetli/yerinde konuşmak.
    He always says the right thing: Daima uygun/isabetli konuşur.
    If the weather is right, we'll go: Hava iyi/müsait olursa gideceğiz.
    get on the right side of someone: birinin gözüne girmek.
  10. Adjective gerçek, hakikî.
    the right owner.
  11. Adjective sağ (taraf).
    right hand.
  12. Adjective (politikada) sağcı, tutucu, muhafazakâr.
  13. Adjective doğru (çizgi), müstakim.
    a right line.
  14. Adjective dik, kaim.
    a right angle.
  15. Adjective, Geometry dik, ekseni tabana dik olan.
  16. Noun hak.
    a legal right: yasal hak.
    be in the right: haklı olmak.
    right of action: dava
    hakkı.
    right of assembly: toplanma hakkı.
    right to vote: seçme hakkı.
    all rights reserved: her hakkı saklıdır/mahfuzdur.
    have a good right: çok/tamamıyla haklı olmak.
  17. Noun
    rights: (yasal/ahlâkî/töresel) haklar, imtiyaz.
    human rights: insan hakları.
    Declaration
    of Human Rights: İnsan Hakları Beyannamesi.
    by rights: usulen, kanunen.
    be within one's rights: (bir şeyi yapmaya) hakkı/yetkisi olmak.
    performing rights
    tiy. temsil hakkı/imtiyazı.
    exclusive rights: öncelik hakkı.
    rights and obligations: haklar ve görevler.
    women's rights: kadın hakları.
  18. Noun doğruluk, dürüstlük.
  19. Noun adalet, adalete uygunluk, insaf, hakkaniyet.
  20. Noun gerçeklik, hakikat, sıhhat, doğruluk.
    to know the rights and wrongs: yanlışı doğruyu ayırdetmek.
  21. Noun sağ. sağ taraf/ el, sağa dönüş, (boks) sağ yumruk.
    keep to the right: sağdan gidiniz.
    on the
    right: sağda, sağ tarafta.
    The school is on the right: Okul sağ taraftadır.
    Make a right at the top of the hill: Tepeye çıkınca sağa dön.
    Jab with your left and punch with your right .
  22. Noun yetki, salâhiyet.
  23. Noun (politikada) sağ kanat, sağcılar, sağcı parti, tutucular, muhafazakârlar.
  24. Noun (askerlikte) sağ kanat/cenah.
  25. Noun (kumaş vb.) yüz, üst taraf.
    right side up: doğru (ters değil).
  26. Adverb doğruca, dosdoğru.
    right to the bottom. go right home.
  27. Adverb tamamıyla, büsbütün, sonuna kadar, tam.
    The house burned right to the ground. Windows right to the
    floor. Felt right at home.
  28. Adverb hemen, derhal, derakap.
    right after dinner.
  29. Adverb tamamen, aynen, tam, tamam, kesinlikle, tıpı tıpına.
    right at his fingertips. right in the middle of the floor.
  30. Adverb haklı olarak, âdilâne, adalete uygun şekilde, insaflıca.
  31. Adverb doğru (olarak), hatasız/sahih (bir şekilde), gerektiği gibi, lâyıkı veçhile, doğru dürüst.
    to guess
    right. I knew he wasn't doing it right . It's faster to do a job right the first time.
    Serves him right! Oh olsun! müstahaktır.
  32. Adverb tam, kusursuz, uygun, münasip (bir şekilde), dürüst.
    to act right: dürüst davranmak.
    He acted
    right when he told the truth.
    put things right: işleri düzeltmek, kusurları gidermek.
  33. Adverb iyi, kârlı, yararlı (bir şekilde).
    to turn out right.
  34. Adverb sağa (doğru), sağda, sağ taraf(ın)da.
    turn right .
  35. Adverb son derece, fevkalâde, pek aşırı, aşırı derecede.
    I was right glad to be here. A right pleasant day.
  36. Adverb (bazı unvanların önünde) pek, çok.
    The right reverend. The right honorable Prime Minister.
  37. Adverb peki, başüstüne, hayhay, olur.
    “Come at once!” his mother called. “Right!” he replied.
  38. Verb doğrul(t)mak, dikleş(tir)mek, dik/düşey duruma gelmek/getirmek.
    to right a fallen chair. The ship
    righted as the wave passed.
  39. Verb düzeltmek, tashih etmek, doğrultmak, gerçeklere uydurmak.
  40. Verb düzenlemek, tanzim etmek, yerli yerine koymak.
  41. Verb hakkını gerçekleştirmek/yerine getirmek, öcünü almak, hakkı olan şeyi almak.
    He vows to right the
    injustice done to his family.
  42. Verb (hakkını/fikrini) savunmak, haklı olduğunu ispat etmek.
hakkın kötüye kullanılması Noun, Law
feri haklar Noun, Civil Law
kazanılmış hak Noun, Law
tahmininde haklı olmak Verb
medeni ve siyasi haklar Noun, Rights-Freedoms
hakıni talep etmek Verb
hakkını talep etmek Verb
hakkını almak Verb
İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerin Korunmasına Dair Sözleşme Noun, International Law
hakkını kullanmak Verb
eşit haklar Noun, Politics-Intl. Relations
hakkını kullanmak Verb
tamamıyla geçerli hakkı kullanmak Verb
tamamiyle geçerli hakkı kullanmak Verb
veto hakkını kullanmak Verb
aşırı sağ eylem Noun, Politics-Intl. Relations
mali haklar Noun, IP Law
herşeyi fedaya hazır olmak, sağ kolunu bile vermek, canını esirgememek.
I would give my right arm to see her again.
kendine ait geliri olmamak Verb
aklı başı yerinde olmak Verb
güçlü muhakeme sahibi olmak Verb
her şeye karşın iyi niyetli olmak Verb
bir servete kendi başına sahip olmak Verb
iyi yürekli/cömert/merhametli/âlicenap olmak, iyi niyetli olmak.
His heart is in the right place:
(Herşeye rağmen) iyi niyetlidir.
haklı olarak, hakkını/yetkisini kullanarak, müstakilen, kendi başına.
possess something in one's own
right: re'sen hak sahibi olmak.
aklı başı yerinde
sınai haklar Noun, Civil Law
hakkı üzerinde ısrar etmek Verb
hakkı üzerinde durmak Verb
fikri haklar Noun, Civil Law
Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi Proper Name, Law
manevi haklar Noun, IP Law
negatif haklar Noun, Rights-Freedoms
akılı başında olmamak Verb
fırsattan yararlanmak, olanakları değerlendirmek.
mal sahibi olarak zilyedinde bulunmak Verb
bir şeye kendi başına malik olmak Verb
İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerin Korunmasına Dair Sözleşmeye Ek Protokol Noun, International Law
bismillah deyip işe başlamak Verb
ayni haklar Noun, Civil Law
bir haktan feragat
yanıbaşımda Adverb
burnumun dibinde Adverb
seçme ve seçilme hakkı Noun, Politics-Intl. Relations
sağduyulu, aklıselim sahibi, makul, mantıklı, aklı başında, doğru düzgün Adjective
saati ayarlamak Verb
mülkiyet hakkını ispat etmek Verb
hakkında ısrar etmek Verb
hakkını almak Verb
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Noun, International Law
hakkından feragat etmek Verb
dokunulmazlık hak kından feragat etmek Verb
dokunulmazlık hakkından feragat etmek Verb
söz hakkından vazgeçmek Verb
müktesep hak
mukaddem hak
yetkisiz olarak bir hak almak Verb
avisto
(marka) beklenen hak (bulgunun gerçekleşmesiyle o anda doğan hak
temel hak
sağa dönmek Verb
büyük evlat hakkı
doğum hakkı
kanuni mirasçısı veya hak sahibi bulunmayan mallar üzerinde devletin mirasçılık hakkı
sonu iyi bitmek Verb
tatlıya bağlanmak Verb
yoluna girmek Verb
yasal ticari hak
herkesce tanınan hak
herkesçe tanınan hak
şartlı hak
anayasal hak
muntazır hak
munzam hak
tanrısal hak
oturma hakkı
(bankadan) para çekme hakkı
Avrupa sağı (Avrupa Parlamentosu'nun sağ eğilimli siyasi partiler grubu
beklenmek en hak
kaybedilmiş hak
doğru tahmin yürütmek Verb
doğru tahmin etmek Verb
gayri maddi hak
hemen doğan hak
eksik hak
beklenen haklar
eksik hak
maddi olmayan hak
doğuştan var olan devrolunamayacak hak
doğuştan var olan hak
(Br) küçük oğlun babadan miras alma hakkı
sağdan gitmek Verb
sağ tarafı takip etmek Verb
iniş hakkı
iniş izni
ihtilaflı hak
tekel hakkı
ahlaki hak
opsiyon hakkı
opsiyon hakkı
kazanca ortaklık hakkı
patent hakkı
(US) yoksul hakkı
sarih hak
şahsi hak Noun, Law
kişilik hakkı Noun, Law
zilyetlik hakkı
zilyetlik hakları Noun
iade talebinde bulunma hakkı
ön alım hakkı
(hisse sahibi , US) şufa hakkı
rüçhan hakkı Noun
tercih hakkı
ön alım hakkı
şufa hakkı
zamanaşımı ile iktisap edilen mülkiyet hakkı
zamanaşımı ile iktisap edilmiş hak
tanınmış hak
babanın ölümü üzerine mirası tamamen en büyük çocuğun alma hakkı
büyük evlat hakkı
üretim hakkı
gayri menkul mülkiyet hakkı
şartlı hak
ayni hak Noun, Law
hasarı tazmin ettirme hakkı
itfa hakkı
itfa hakkı
tazmin hakkı
emeklilik hakkı
egemenlik hakkı
ortakların sermaye payları ile orantılı olarak yeni çıkartılacak hisse sene
rüçhan hakkı (ortakların sermaye payları ile orantılı olarak yeni çıkartılacak hisse senetlerini belirli
fiyattan öncelikle satın alabilme hakkı
suskripsiyon hakkı (yeniden çıkacak hisse senetlerini satın alma hakkı
temel hak
maddi hak Noun, Law
marka hakkı
devredilebilir hak
talep edilmeyen hak
müşterek hak (müşterek kiracılıktaki hak
kullanım hakkı Noun, Law
müktesep hak
seçme hakkı Noun
oy verme hakkı
veto etmek hakkı
oy kullanma hakkı
sağa ayarlamak Verb, Information Technology
sağ el ile yapılan
sağ yumruk
şura cıkta
sağa yaslamak Verb, Information Technology
sağduyulu
doğru düşünüşlü
(foto) yanları doğru gösterilen
birine hakkını vermek Verb
doğru yüz
doğru taraf
sağcı