round

  1. Adjective, Botany dairemsi
  2. Adjective yuvarlak, değirmi.
    The earth is round.
  3. Adjective halka/çember biçiminde.
    Eyes round with astonishment: Hayretten faltaşı gibi açılmış gözler.
    He
    looked at me, his eyes round with fear.
  4. Adjective dairesel.
  5. Adjective silindir biçiminde, silindirik.
  6. Adjective toparlak, küresel, top (gibi).
    Heavy round stones.
  7. Adjective yarımküre biçiminde.
  8. Adjective eğrisel, kavisli, sivri köşesi olmayan eğri çizgilerden oluşmuş.
  9. Adjective dairesel hareketli, dönerek yapılan.
    The waltz is a round dance.
  10. Adjective tam, bütün, eksiksiz, noksansız, tamam.
    a round dozen.
  11. Adjective kesirsiz, küsuratsız, tam (sayı).
    round number: kesirsiz sayı, yuvarlak rakam.
  12. Adjective 10 sayısının tam kuvvetleriyle ifade edilen: 10, 100, 1000 gibi.
  13. Adjective çok, bol, hayli, büyük.
    a good round fee.
  14. Adjective (ses) dolgun, gür.
    a mellow, round voice: yumuşak, gür bir ses.
    a round oath: okkalı küfür.
  15. Adjective yaklaşık/takribî/tahminî, yuvarlak hesap.
  16. Adjective çabuk, atik, çevik, süratli.
    to go at a good round pace: hızlı gitmek, çevik adımlarla yürümek.
  17. Adjective açık, çekinmesiz, dürüst.
    He scolded her in good round terms.
  18. Noun yuvarlak/toparlak şey.
    out of the round: tamamen yuvarlak değil.
  19. Noun daire.
  20. Noun
    rounds: devir, devre, dönem, nöbet.
  21. Noun el, parti.
    a round of bridge: bir el briç, bir briç partisi.
  22. Noun (silah) atım, atış.
    a round of ten shots.
  23. Noun mermi, bir atımlık cephane.
    Every man must carry a hundred rounds: Her er yüz mermi taşıyacak.

    to have only five rounds left: sadece 5 mermisi kalmak.
  24. Noun birer içimlik, birer porsiyon.
    a round of drinks.
    stand a round of drinks: grupta bulunan herkese içki ısmarlamak.
  25. Noun rond, halka şeklinde el ele tutuşarak yapılan dans.
  26. Noun deveran, (bir eksen etrafında) dönme/dönüş.
  27. Noun
    round of beef ile ayni anlama gelir. sığır budu.
  28. Noun hedefe atılan belirli sayıda ok.
  29. Noun (boks) dönem, 3 er dakikalık dövüşme sürelerinden herbiri.
  30. Noun, Music birkaç sesle ve sıra ile söylenen şarkı.
  31. Noun kol, devriye.
    to go the rounds: kol gezmek.
  32. boyunca.
    all year round: bütün yıl boyunca.
  33. etrafını, etrafında, etrafta(n), her yönde(n).
    A crowd gathered round: Etrafta bir kalabalık toplandı.

    argue round and round a subject: asıl konuya girmeyip ayrıntılar üzerinde münakaşayı uzatmak.
  34. dairesel olarak.
    The wheel turns round .
  35. her tarafa, her yana, herkese.
    There is not enough to go round: Bu herkese yetişmez.
    Privisions enough to go round .
  36. etrafı, çevresi, muhiti.
    garden with a wall right round: etrafı duvarla çevrili bahçe.
    a log
    1 m. round: çevresi 1 m. olan bir kütük.
    It's a long way round: O yol çok dolaşır/uzar.
  37. öteye beriye, ötede beride, etrafta, ileri geri, bir yandan bir yana, ağızdan ağıza, bir durumdan ötekine.

    A gossip is going round that taxes will go up again: Vergilerin tekrar yükseleceğine dair bir söylenti etrafta dolaşıyor.
  38. civarda, yakınlarda.
    round here: buralarda, bu civarda.
    to hang round: civarda dolaşmak,
    bulunduğu yerden uzaklaşmamak.
    ask someone round: yakında oturan bir kimseyi davet etmek.
    Summer will soon come round: Yazın gelmesi yakındır. Winter came round: Kış gelip çattı.
  39. süresince, bütün … .
    all the year round: bütün sene.
    He works all the year round without a holiday.
  40. takriben, tahminen, aşağı yukarı, … sularında.
    It happened round 9 A.M.: Saat 9 sularında oldu/vukubuldu.

    round about ten: tahminen on.
  41. Verb yuvarlaklaş(tır)mak.
    The carpenter rounded the corners of the table.
  42. Verb değirmi hale koymak/gelmek, toparlak olmak/yapmak.
  43. Verb bit(ir)mek, dönemi tamamlamak.
  44. Verb etrafını sarmak, kuşatmak.
  45. Verb etrafını dolaşmak.
    They rounded the island. The ship rounded Cape Horne.
  46. Verb dönmek.
    The car rounded the corner.
  47. Verb geri dön(dür)mek.
    The bear rounded and faced the hunter. to round on one's heel.
  48. Verb, Phonetics dudakları yuvarlaklaştırarak söylemek.

    ü is a rounded vowel.
    (bkz: spread ), (bkz: unround ).
  49. Verb nöbet tutmak.
  50. Verb, Mathematics yuvarlak rakamla ifade etmek, en yakın 10'un katı sayı ile ifade etmek.
    15837 can be rounded to 15840,
    then to 15800, then to 16000.
  51. Verb (bkz: whisper )
telaffuz etmek Verb
dilini döndürmek Verb
arabasını getirtmek Verb
kafayı köşeden uzatmak Verb
bir sorunu kafasında evirip çevirmek Verb
bir sorunu kafasında evirip çevirmek Verb
mesleğinin en yüksek noktasına çıkmak Verb
parmağında/parmağının ucunda oynatmak, her istediğini/dediğini yaptırmak.
She can twist her father round her little finger.
birini parmağında oynatmak Verb
birini parmağının ucunda oynatmak Verb
birisini parmağında oynatmak, ona her istediğini yaptırmak.
çok meziyeti olan
çok cepheli
lop
birini eve davet etmek Verb
pazarlık görüşmeleri safhası Noun
kauçuk ya da plastik mermi
çabuk tanınmak Verb
sığır budu (et). Noun
(a) kandırmak, ikna etmek, yola getirmek. (b) ayıltmak, kendine getirmek, iyileştirmek, teskin etmek,
(c) ziyaretçi olarak getirmek.
(a) bring around, (b)
bring round to a subject: sözü bir konuya getirmek.
iş yolculuğu
toptancı veya diğer aracıları bir yana bırakıp doğrudan üretici ya da ihracatçıdan satın alma
her zamanki pazarlama yollarına başvurmadan mal alma
(a) kanmak, razı olmak, yola gelmek.
He'll come round to our way of thinking: just leave him alone.

You'll soon come round to my way of thinking: Yakında benim dediğime gelirsin. (b) ayılmak, kendine gelmek, (c) sükûnet bulmak, sakinleşmek, (öfke/ağrı/sızı vb.) geçmek.
Leave him alone and he'll soon come round. (d) dolaşıp gelmek, yolu uzatmak/dolaştırmak, etrafını dolaşmak.
We came round the fields as we didn't want to go through the woods in the dark. (e) barışmak, kavgaya son verip anlaşmak. Jim and
Mary often argue, but it doesn't take long to come round. (f) yine/tekrar gelmek.
The time has come round to get out winter clothes: Kışlık elbiseleri çıkartma zamanı yine geldi. (g)
come about ile ayni anlama gelir. (gemi/rüzgâr) yön/rota değiştirmek.
The ship came round to sail into port. (h)
come over ile ayni anlama gelir. ziyaret etmek.
come around/over and see us sometime. (i)
argo (kadın) âdet görmek, aybaşı olmak.
(a) come around, (b) (gemi) rüzgâr yönünde seyretmek.
günlük işler.
Her daily round of cooking and cleaning.
(yan yola) sapmak, yanyoldan gitmek, dolaşmak, dolambaçlı yoldan gitmek, (kalabalık vb.'den kaçınmak
için) etrafından dolaşmak.
We detoured around the flooded part of the highway.
bir diplomatın her günkü yaşamı
uğramak Verb
ziyaretine gitmek Verb
ziyaret etmek Verb
birinci tur Noun, Sports
çevresinde toplanmak Verb
yanına gelerek destek olmak Verb
(a) gidivermek, etrafını dolaşmak, dolaşıp geçmek.
as you get round the corner: köşeyi dönünce.
(b) yayılmak, şayi olmak, (c) kandırmak, ikna etmek, razı etmek.
get round someone: dil dökerek birini kandırmak.
Father doesn't want to let us go, but I know how to get round him. (d) yenmek, üstesinden gelmek, altından kalkmak.
get round a difficulty: bir müşkülü yenmek.
get round the law: hilei şer'iyesini bulmak.
çevresine hızla bakmak Verb
(a) (a) (düşünce, söz vb.) zihnine takılmak, zihnini işgal etmek, aklından çıkmamak.
There's a tune
going round (in) my head. (b) go around.
(doktor) viziteye çıkmak Verb
(bir şeyi, özellikle gıdayı) elden ele geçirmek/dolaştırmak.
(US) avare avare dolaşmak Verb
dolaşmak Verb
her türlü olanağa başvurmak Verb
bakmak Verb
gezmek Verb
turunu yapmak Verb
toparlamak Verb
yuvarlak şekil vermek Verb
her günkü yol
büyük şirketlerin üniversiteleri dolaşarak öğrencilerden iş arayanlara kendileriyle ilgili bilgi vermeleri
ve işe alma görüşmeleri yapmaları
Noun
düzenli ve basit görev
açılış açılma raundu
açılış raundu
bir yere uğramak Verb
sarınmak Verb
yaymak Verb
seçim turu
dörtte bir daire kesitli çıta/pervaz Noun
ikinci tur Noun, Sports
parti üyelerini toplamak Verb
birini gezdirmek Verb
yan çizmek, önem vermemek, ciddiye almamak, önemsiz göstermeye çalışmak.
(ele alınması güç bir konudan, güçlükten vb.) kaçmak Verb
(ele alınması güç bir konudan, güçlükten vb.) kaçınmak Verb
cömertçe para harcamak Verb
dolaştırmak.
sığır budu, buttan kesilen parça. Noun
rutin iş
(tersine) çevirmek, çevrilmek, dön(dür)mek, devret(tir)mek.
to turn round and round: habire dönmek,
dönüp durmak.
to turn round on someone: birisinin aleyhine dönmek.
dönüp aksi yöne gitmek Verb
toparlak
vizite turu
etrafını dolaş(tır)mak.
(a) hızla dönmek, (b) fırlamak, seğirtmek, koşmak.
He's just whipped round to his aunt's to tell good news.
bütün yıl boyunca
tümaçı, 360°'lik açı. Noun
tam açı Noun, Geometry
açık cevap
dobra dobra cevap
top sakal
parantez
quahog
köşeyi dönünce
vals gibi dönerek yapılan dans. Noun
halka şeklinde dizilerek oynanan oyun. Noun
palanganın alt makaralarını çekip ayırmak.
yuvarlak rakam/sayı. Noun
yuvarlak ve okunaklı elyazısı. Noun
palanga makaralarını birbirine yaklaştırmak.
dönüşmek, gelişmek, … haline gelmek.
The talk rounded into a plan.
yuvarlak miktarda alım satım yapma ya da böyle alıp satılan menkul kıymetler
(US) yüz hisseden fazla içeren hisse senedi paketi
topak
yuvarlak rakam, yuvarlak hesap.
in round numbers: yuvarlak hesapla.
yuvarlak rakam/sayı. Noun
ziyaret turu
yuvarlak yapmak Verb
tamamlamak Verb
bir hesabı yuvarlamak Verb
round.
dizi, derney. Noun
üyelerin kendi mütalâalarını yazıp imzaladıkları mektup/tutanak vb.. Noun
yuvarlak imzalı dilekçe: imzaların aynı önem ve sırada olduğunu belirtmek için yuvarlak bir çerçeve oluşturacak
şekilde atıldığı dilekçe.
Noun
her oyuncunun ötekilerle en az bir defa karşılaştığı turnuva. Noun, Sports
omuzları öne bükük ve sırtı yuvarlakça
but kebabı, sığır budundan kesilmiş kebaplık et. Noun
akıcı üslûp.
yuvarlak hesap
yuvarlak masa toplantısı/konferansı, her üyeye eşit hak/yetki tanıyan toplantı. Noun
Kral Arthur ve şövalyeleri(nin etrafında oturdukları masa). Noun
yuvarlak masa(da oturan heyet), yuvarlak masa toplantısı.
yuvarlak masa müzakereleri Noun
fasılasız bombardıman
yirmi dört saat servis
köşeyi döner dönmez
gemiyi rüzgâra karşı yöneltmek.
kapatılan borsa işlemi
gidiş-dönüş seyahati.
round -trip: gidiş-dönüş.
gidiş-dönüş uçak bileti
gidiş-dönüş indirimi
başlangıcından sonuna kadar bir vadeli iş muamelesi
(a) (sığır/koyun vb. sürüsünü) toparlamak, bir araya toplamak.
We sent the dogs to round up the sheep.
(b) toplamak, bir araya getirmek.
They had rounded people at gun point. (c)
den. palanga makaralarını birbirine yaklaştırmak.
turistleri toplamak Verb
(gemi) ring seferi
tüm masrafların eklendiği özel fiyat
ağzında sakız çiğnemek Verb
bir konuyu evirip çevirmek Verb
adalete vermek Verb
işlere genel bakış
birşeyin etkisinden sıyrılmak Verb
birlikte masaya oturarak sorunu tartışmak Verb
dünya turuna çıkmak Verb
(yiyecek) herkesin yemesine yetecek kadar almak Verb
yuvarlak olarak
yuvarlak hesaplar Noun
dünya yolculuğuna çıkmak Verb
hemen köşebaşında oturur olmak Verb
bir yerde etrafa bakmak Verb
çok turlu ihale Economics
konuşmacının çevresinde toplanmak Verb
dönüp dolaşıp aynı yere gelmek (faal olmaya rağmen sonuç alamamak Verb
dünya turu