tespih çekmek, dua etmek.
There was a few old man counting their beads in the hushed silence of the mosque: Caminin derin sessizliği içinde birkaç ihtiyar tespih çekip dua ediyordu.
fikrini/mütaleasını söylemek, fikrini savunmak.
to have one's say in choosing the candidate: aday
seçiminde mütaleasını söylemek.
What do you have to say for yourself? Söylyeceğinizi söyleyin. Kendinizi savunun.
kendi görüş açısını anlatmak
Verb
birinin ardından laf söylemek
Verb
homurdanmak, sözü gevelemek.
birinin yüzüne karşı birşey söylemek
Verb
birşeyi birine açıkça söylemek
Verb
birşeyi birinin yüzüne söylemek
Verb
(bir konuda) fikrini söylemek/açıklamak, oy/fikir beyan etmek.
söylenmemesi gereken birşey
Noun
ağza alınmaması gereken birşey
Noun
Senin dediğin gibi olsun
Sentence
hep söylediğim gibi
Adverb
her zaman dediğim gibi
Adverb
her zaman söylediğim gibi
Adverb
denildiği gibi, tabir caizse.
Kullanılışı:
WHO, şahıslar ve şahıs gibi telâkki edilen
şeyler (memleket, gemi vb.) ve bazen da hayvanlar için kullanılır.
They have 3 dogs, who always give us a big welcome. Topluluk ismi fiilin
çoğul hali ile kullanılıyorsa
WHO,
tekil fiil ile kullanılıyorsa
WHICH kullanılır:
A family who quarrel among themselves. A family which has always lived here.
sözü daha geçerli olmak
Verb
onun bunun dediğiyle hareket etmek
Verb
söyleyeceği sözü olmak
Verb
söyleyecek şeyi olmamak
Verb
söyleyecek birşeyi olmak
Verb
yetkili olmak, son sözü söylemek, karar vermek.
She had no say in the choice of a husband; her parents had all the say.
Sahi mi? öyle mi? ya! Deme Allahaşkına, deme yahu!
"My son is ill today." "I say! I'm sorry to hear that": "Oğlum bugün hasta." "Öyle mi? Buna üzüldüm. Geçmiş olsun!" (b) bak(ın), dinle(yin) (dikkati çekmek için söze başlarken kullanılır).
I say, I've just had a wonderful idea: Bakın, aklıma fevkalâde bir fikir geldi.
elbette, tabiatile, söylemeye lüzum yok, âşikâr olarak, apaçık, tahmin edilebileceği gibi.
This new plan, needless to say, will improve our economy.
hattâ, belki de, … değilse bile.
He sounded impolite, not to say rude: Nezaketsiz, hattâ kaba
konuştu. (Kaba değilse bile nezaketsiz konuştu.)
It would be foolish, not to say mad, to sell your house: Evini satmak düşüncesizce, hattâ akılsızca bir iş olur (akılsızlık değilse bile düşüncesizlik olur).
eş ses.- knot, naught, nought.
hattâ, belki de, hem de.
He was impolite, not to say rude: Nezaketsiz, hattâ kaba davrandı.
belirtmekten üzüntü duymak
Verb
maalesef, üzülerek söyleyeyim ki.
deyim yerinde ise, tabir caizse.
şu kadarını söylemek yeter ki
yani, demek ki.
The Romans left Britain in 410 AD- that is to say, England was a Roman dependency for nearly 500 years.
rivayete/söylenildiğine göre
gerçekten, hakikaten, filhakika, filvaki, aslında, doğrusu, doğrusunu isterseniz.
? olur mu? anlaştık mı? ne buyurulur? tamam mı? mutabık mıyız?
What do you say to going into business together? Let's go into business together. What do you say?
kısa bir konuşma yapmak
Verb
biri için iyi söz söylemek
Verb
biri hakkında iyi konuşmak
Verb
isabetli bir şey söylemek
Verb
mazeret beyan etmek, savunmak.
You're late again! What have you got to say for yourself? Yine
geç kaldın! Ne mazeret beyan edeceksin bakalım?
A bad idea with very little to be said for it: Pek savunulur tarafı olmayan fena bir fikir.
zarar hanesine yazmak
Verb
kaybolmuş gözüyle bakmak
Verb
dua etmek
Verb, Religion-Faith
birine kırıcı şeyler söylemek
Verb
birinin güzel sözlerle gönlünü almak
Verb
anlaşıldı, gerisi malûm, fazla söze gerek yok.
"I saw him leaving her flat at 6.30 in the morning." "Say no more!"
hayır deme politikası
Noun
onu hesaba bile katmamak
Verb
kaba şeyler söylemek
Verb
Say kanunu (Fransız iktisatçısı JB Say'ın ileri sürmüş olduğu , arzın kendi talebini yarattığı kanunu
birinin arkasından laf söylemek
Verb
taşı gediğine koymak
Verb
bir şeyi şaka yollu söylemek
Verb
bir şeyi şaka diye söylemek
Verb
birine birşey söylemek
Verb
(bir şeyin yapılması/ başlaması için) izin/ emir vermek.
pot kırmak, çam devirmek.
birine birşey yapmasını söylemek
Verb
düşünmek, kendi kendine söylenmek.
I woke up early and said to myself: "Shall I get up?"
yenilgiyi kabul etmek, pes demek, vazgeçmek.
ne dersen de, istesen de istemesen de.
kendi fikrini söylemek
Verb
hoşlanmadığı birşey hakkında görüş bildirmek
Verb
üzgün olduğunu söylemek
Verb
Sen nasıl istersen.
Sentence
çabucak, göz açıp kapayıncaya kadar.
göz açıp kapayıncaya kadar, çabucak.
She ran off before you can/could say “knife”.
acayip, öyle mi dedi? acayip
bir konuda söz sahibi olmamak
Verb
bir konuda son sözü söylemek
Verb
başkalarından duyulup öne sürülen delil
İngilizcesi nedir?
Sentence, Language-Literature
Türkçesi nedir?
Sentence, Language-Literature
Evet, lütfen, zahmet olmazsa.
"Have another drink." "Well, I wouldn't say no."
cesaretini kaybetme! sebat et! dâvandan asla vazgeçme!
bunu söylemek bana düşmez ama … haddim olmayarak söyleyeyim ki.
… bir yana, … şöyle dursun, üstelik, … de caba.
3 people were badly hurt, to say nothing of damage to the building: Binanın tahrip olması bir yana, 3 kişi de ağır yaralandı.
… şöyle dursun, … bir tarafa, … de üste/caba.
He knows no English, to say nothing of French: Fransızca
şöyle dursun, İngilizce bile bilmiyor.
… şöyle dursun, … bir yana.
People badly hurt, to say nothing of damage to the building: Binadaki
tahribat bir yana, içindekiler feci şekilde yaralandılar.
bir de … konusu var
Adverb
… konusuna hiç girmiyorum
Adverb
en azından, hiç olmazsa, en hafif deyimiyle.
bu yaptığını nasıl açıklamak yacaksın ?
deme yahu! amma yaptın ha! acayip!