sense

English-Turkish Translation

  1. Noun duyum, ihsas, duyu örgenlerimiz yoluyla beden alanı ya da dış çevreden toplanan uyarıcı.
    sense datum:
    (a) uyarıcı, duyulan nesne, (b) (bkz: datum ) (4).
    sense impression: sezgi, duyunun beyinde yaptığı izlenim.
    sense perception: duyum.
  2. Noun duyu, hasse: uyarımları alma yetkisi.
    sense organ: duyu örgeni.
    the five senses: beş duyu.
    a sense of color.
  3. Noun duygu, his, sezgi, zihnî algı.
    the moral sense: ahlâk hissi.
    a sense of duty: vazife hissi.

    a sense of security: güvenlik duygusu.
    the sixth sense: altıncı his.
  4. Noun anlayış, kavrayış, tefrik/temyiz kabiliyeti, anlama/takdir yeteneği.
    a sense of humor. a sense of the worth of a thing.
  5. Noun
    senses: akıl, mantık, doğru düşünme yeteneği.
    bring one to his senses: bir kimsenin aklını
    başına getirmek.
    Come to your senses: Aklını başına topla, makul ol.
    common sense: sağduyu, aklı selim.
    to talk sense: mantıklı konuşmak.
  6. Noun dirayet.
  7. Noun zekâ, muhakeme.
  8. Noun anlam, mana, meal, mefhum, kavram.
    You missed the sense of his statement.
  9. Noun kamu oyu, oy, düşünce, görüş.
    take the sense of a meeting: bir toplantıya hâkim olan genel görüşü anlamak; nabız yoklamak.
  10. Noun, Mathematics yön.
  11. Transitive Verb sezmek, hissetmek, farketmek, haberdar olmak.
    to sense a person's hostility. to sense danger.
  12. Transitive Verb anlamak, kavramak, idrak etmek.
  13. Transitive Verb, Information Technology okumak.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

have an exaggerated sense of one's own importance
kendine fazla önem vermek Verb
lose one's sense of direction
yön duygusunu yitirmek Verb
loss of the sense of smell
koku kaybı Noun, Medicine
loss of the sense of taste
tat kaybı Noun, Medicine
offend one's sense of justice
bir kimsenin adalet duygusunu zedelemek Verb
sensate
hisseden Adjective
sensate
duyuları olan Adjective
sensate
duyulu Adjective
sensate
duyularla algılanan Adjective
sensate
duyusal Adjective
to be imbued with a sense of one's own importance
kendi önemiyle sarhoş
(smell , noise) to sense
almak Verb
absence of sense
mantıksızlık
auditory sense
işitme duyusu
bear a sense
anlamı olmak Verb
bid defiance to common sense
sağduyuya aykırı hareket etmek Verb
business sense
iş becerisi
common sense
sağduyu, aklıselim. Noun
communal sense
genel kanı
contrary to common sense
sağduyuya aykırı
defective in moral sense
ahlakı bozuk
defective in moral sense
ahlâkı bozuk
destitute of common sense
sağduyudan yoksun
good sense
sağduyu
good sense
aklıselim (sıfat değildir!) Noun
gustatory sense
tat alma duyusu
gustatory sense
tad alma duyusu
horse sense
sağduyu, sezgi, aklıselim. Noun
in a broader sense
daha geniş anlam da
in a limited sense
dar anlamda
in a qualified sense
dar bir anlamda
in a sense
bir bakıma, bir anlamda, yani.
in one sense: bir anlamda, bir bakımdan.
in its broadest sense
en geniş anlamıyla Adverb
in some sense
bir bakıma Adverb
in some sense
bir yerde Adverb
in some sense
bir anlamda Adverb
in the figurative sense
mecazi anlamda
in the legal sense
kanuni anlamda
in the literal sense
sözcük anlamında
in the literal sense
gerçek anlamda
in the proper sense
tam anlamıyla
in the strict sense
dar anlamda
kinesthetic sense
devinim duygusu
literal sense
kelime anlamı Noun
make financial sense
(kazanç) idare etmek Verb
make sense
anlamlı/manâlı olmak, manâ ifade etmek, makul/akla yakın olmak.
make sense
anlamlı/makul olmak, anlam/mana taşımak, anlam/mana ifade etmek.
moral sense
ahlâkî sağduyu: doğru ve yanlış tutum ve davranışları ayırt edebilme yeteneği. Noun
muscle sense
kinesthesia Noun
narrow sense
dar anlam
not a grain of common sense
en ufak bir sağduyu olmamak Verb
ounce common sense
bir nebze sağduyu
outrage common sense
sağduyuya karşı gelmek Verb
proper sense
tam anlamı
road sense
yol duygusu
sb who has common sense
sağduyulu
sixth sense
sezgi, altıncı his.
take something in a literal sense
bir şeyi sözcük anlamıyla anlamak Verb
talk sense
makul konuşmak.
visual sense
görme duyusu
void of common sense
sağduyusuz
without a grain of sense
hiç anlamı olmama
word sense
kelime anlamı Noun
sense datum
datum ile ayni anlama gelir. (bilgi kuramında) zihne arzedilen cisim veya bilgi.
sense of ...
... bilinci Noun
sense of abandonment
sahipsizlik duygusu Noun
sense of belonging
bir yere ait olma duygusu
sense of belonging
aidiyet Noun
sense of direction
yön duygusu: nerede olduğunu, ne yönde gittiğini bilme /anlama.
to lose one's sense of direction:
tersi dönmek, nerede olduğunu bilememek.
sense of duty
görev bilinci Noun
sense of honour
şeref duygusu
sense of humor
şakadan anlama, olayların gülünç yönünü görme yeteneği.
lacking in/devoid of humor = humour: nükteden anlamaz.
sense of humour
mizah duygusu Noun
sense of humour
espri anlayışı Noun
sense of justice
adalet duygusu
sense of mission
görev duygusu
sense of occasion
(a) duruma göre davranma/hareket etme yeteneği, (b) olayları farklı ve doğru değerlendirme yeteneği.
sense of power
kudret duygusu
sense of reality
gerçeklik duygusu Noun, Psychoanalysis
sense of responsibility
sorumluluk duygusu
sense of responsibility
sorumluluk duygusu Noun
sense of responsibility
sorumluluk hissi Noun
sense of security
güven duygusu Noun
sense of social exclusion
toplumsal dışlanmışlık Noun, Sociology
sense of solidarity
birlik duygusu Noun
sense of solidarity
birlik hissi Noun
sense of teenage
gençlik ruhu Noun
sense of terror
tedhiş duygusu Noun
sense of touch
dokunma
sense or feeling of indebtedness
minnet
sense organ
reseptör
sense organ
duyu organı
appeal to the common sense of
aklıselimine müracaat etmek Verb
appeal to the sense of the nation
milletin oyuna başvurmak Verb
cause someone to sense or perceive sth
sezdirmek Verb
have a good sense of direction
iyi yön duygusuna sahip olmak Verb
have a keen sense of hearing
çok iyi işitme duyusu olmak Verb
having a sense of personal dignity
haysiyet sahibi
he has no sense of balance
had hudut bilmez
I couldn't make sense of ....
...'e anlam veremedim.
in the strict sense of the word
kelimenin dar anlamında
it all depends on his sense of justice
insaf ına kalmış
keen sense of guilt
büyük suçluluk duygusu
labor under a sense of wrong
kendini mağdur hissetmek Verb
lose all sense of judgment
duygusunu yitirmek Verb
lose all sense of proportion
nisbet duygusunu yitirmek Verb
lose all sense of proportion
korkunç boyutlara varmak Verb
make sense of
anlamak Verb
make sense of
yorumlamak Verb
make sense out of
anlam/mana çıkarmak, mana vermek.
mark sense cards
işaret algılama kartları Noun
pervert the sense of sth
bir şeyin anlamını saptırmak Verb
pound sense into sb
birine zorla biraz akıl sokmak Verb
reclaim someone to a sense of his duty
birini görev duygusuna geri çağırmak Verb
retain a sense of measure
ölçü dahilinde davranmayı bilmek Verb
take the sense of the senate
Senato'nun fikrini almak Verb
That makes no sense.
Bu çok saçma.
the sense of taste
tadım
There is no sense in ...ing.
...menin alemi yok. Sentence
There is no sense in ...ing.
...menin anlamı yok. Sentence
There is no sense in ...ing.
...menin manası yok. Sentence
throw off all sense of shame
bütün utanma duygusunu bir yana bırakmak Verb
thwack some sense into sb's head
birinin aklını başına getirmek Verb
warp the sense of a passage
bir metin parçasının anlamını bozmak Verb
English-Turkish phrases from Zargan's own database