tail

  1. kuyruk
  2. tuğ
  3. ceket ucu
  4. arka
  5. iz
  6. kış
  7. sayfa altındaki boşluk
  8. Verb kuyruk takmak veya yapmak
  9. Verb kuyruğunu koparmak
  10. Verb ucuna takılmak
  11. Verb ucunu duvara yerleştirmek
  12. Verb kıçtan karaya oturmak
  13. Verb gizlice izlemek
  14. Verb peşinden gitmek
  15. etek
  16. dümen
  17. dizi
  18. sıra
korkudan süklüm püklüm olmak Verb
çok neşeli olmak Verb
peşinde polis olmak Verb
ümitsiz bir durumda olmak Verb
keyifli olmak Verb
birini göz ucuyla izlemek Verb
arkadan saldırmak Verb
ejder kuyruğu: ekliptik düzlemin ay veya bir gezegenin alçalış yörüngesi ile kesiştiği nokta.
yalnız fürularına ve füruundan belli bir zümreye intikal edebilen mallar
bir kimsenin miras yolu ile sahip olduğu
sınırlı kişiye
kaplanı kuyruğundan yakalamak, çıkmaza saplanmak, kurtuluşu kurtulmamaktan daha tehlikeli bir durumla karşılaşmak.
bir şeyin püf noktasını bilmek Verb
polis tarafından izlenmek Verb
kuyruklu
ön mirasçı
at kuyruğu
muayyen bir mirasçı grubuna veya mirasçılara hasredilen menfaat
mirasçı füru
kertenkele kuyruğu
(Saururus cernuus): K. Amerikaya özgü yapraksız küçük beyaz çiçek açan kalımlı ot. Noun
çıkış
(kadınlarda) kuyruk saç.
kaçmak, tüymek, toz olmak.
aslanı ininden çıkarmak, uyuyan aslanı uyandırmak, hükümeti (özellikle İngiliz hükümetini/milletini)
kızdıracak harekette bulunmak.
(İngilizi sinirlendirmek için) damarına basmak.
damarına basmak Verb
aslanın kuyruğuyla oynama (İngiliz hükümetine karşı yapılan eleştiri
bir an, çok kısa bir zaman.
kuyruk sallamak Verb
bir gemiyi rıhtıma palamarla sıkıca bağlamak Verb
birini adım adım izlemek Verb
geride kalarak dağıtmak Verb
geride kalmak Verb
araç zinciri oluşturmak Verb
arkasından gitmek Verb
kuyruk çıkıntısı (Kaynak: Evrim Çalışkanları) Noun, Biology
uçak fren paraşütü
frak.
dress-coated: fraklı. Noun
kuyruk
sıradaki son kişi
bir müzakerenin sonu
(US) (yarışta) sonuncu
belli bir mirasçı grubuna ya da belli mirasçılara hasredilen servet
karının mirasçı grubuna hasredilmiş
artık gaz Noun, Chemistry
kandaş mirasçı grubuna hasredilmiş
(uçak) dümen takımı
kuyruk lambası Noun
(otomobil) kuyruk lambası Noun
stop lambası Noun
kedi gözü
stop lambası Noun
alt marj
kuyrukluyıldız kuyruğu Noun, Astronomy
bir mektubun son cümlesi
yürüyen bir ordunun kuyruğu
yavaş yavaş dinen fırtına
gazeteciler heyeti
sayfanın son satırları Noun
sınıfın sonuncusu
arka hendekler Noun
yavaş yavaş azalmak Verb
kuyruk rotoru Noun, Machines
birini adım adım izlemek Verb
tek bir mirasçıya hasredilmiş miras
spin ile ayni anlama gelir. dönerek diklemesine iniş.
ayakların baş olması hali, astların üstlere emir vermesi, işlerin tersine dönmesi.
The tail wags the
dog: Dünya tersine dönüyor = Ayaklar baş oldu.
How wags the world? Ne var ne yok?
So wags the world: İşte dünya böyledir.
The world wags and we wag with it: Dünya ile birlikte yuvarlanıp gidiyoruz.
sonuncu gelmek Verb
kuyruğun sonunda gelmek Verb
uçak sabit kuyruğu yüzü
sigorta süresinin bitiminden çok zaman sonra ihbar olunan veya ödenen hasarlar Noun
anlamak, bir manâ vermek.
Can you make head or tail of the letter? Mektuba bir manâ verebildin mi?
anlamamak, mana verememek, sırrını çözememek.
I couldn't make head or tail of her explanation: İzahından bir şey anlamadım.
hiçbir şey anlayamamak Verb
bir şey anlamamak Verb

grenadier ile ayni anlama gelir. uzun kuyruklu balık
(Macrouridae): gövdesi geriye doğru
incelerek sıçan kuyruğu gibi uzun bir şekil alan derin deniz balığı.