take with

  1. Verb götürmek
(birinden fikir/akıl) danışmak.
She took counsel with her lawyer: Avukatına danıştı.
bir meseleyi daha yüksek bir makama götürmek Verb
birine danışmak Verb
her iki taraftan da armağan almak Verb
emek vermek Verb
aksi tarafı tutmak.
birine itiraz etmek Verb
birisiyle aynı fikirde olmamak Verb
karşı gelmek/çıkmak, muhalefet/itiraz etmek, kabul etmemek, aksini iddia etmek, ayrı/zıt fikirde olmak.

He took issue with me on my proposal.
I take issue with you on that point: Bu noktada sizinle aynı fikirde değilim.
ihtiyatla karşılamak.
bir metinde istendiği gibi değişiklikler yapmak Verb
birine saygısızlık etmek Verb
birinin malına tecavüz etmek Verb
taşınmak Verb
biriyle bir eve geçmek Verb
okurlarını sürüklemek Verb
bir işi itinayla yapmak Verb
çok uğraşmak, didinmek.
birinden yana çıkmak Verb
biriyle aynı seviyede olmak Verb
birisi ile aynı seviyede/rütbede olmak.
birine sığınmak Verb
birinin tarafıni tutmak Verb
birinin tarafını tutmak Verb
bir konu hakkında milletvekiline başvurmak Verb
hayatın lûtfuna da kahrına da aynı tahammülü göstermek.
You have to take the bad with the good.
zorluğa/meşakkate seve seve katlanmak.
One must take the rough with the smooth: Nimete erişmek
için meşakkate katlanmalıdır.
… : gidip … in yanına yerleşmek.
biriyle birlikte (birinin yanında) oturmak Verb
arkadaş olmak.
take up with someone: birisiyle düşüp kalkmak, sıkıfıkı olmak.
arkadaşlık kurmak Verb