Adjective farklı, birbirine benzemez. She's very unlike her mother: Annesine hiç benzemez. They're completely
unlike (each other): Birbirinden tamamile farklıdırlar. The two problems are quite unlike.
Adjective eşit olmayan.
Adposition -den farklı. act unlike others: başkalarından farklı davranmak.
Adposition âdeti değil, genellikle … değil, … yakışmaz. It is unlike her to be cross: Genellikle huysuz değildir
(Huysuzluk ona yakışmıyor). It's unlike him to be late: he's usually on time: Geç kalmak âdeti değildi, genellikle vaktinde gelirdi (Nasılsa bugün geç kaldı). That was most unlike him: O hiç de böyle değildi/yapmazdı.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition