we 'll

(kısaltılmış şekli).
anca beraber kanca beraber
iyi, düzgün, yolunda.
Things are going well .
Well begun is half done: İyi başlanan iş yarı
yarıya bitmiş sayılır.
All's well: Her şey yolunda.
All's well that end's well: Sonu iyi olsun da! = Sonu iyi ise hepsi iyi demektir.
Adverb
iyice, dikkatle.
Listen well. Shake well before using. Adverb
sağlıklı, mutlu, sıhhatli, sıhhati iyi.
to behave well . Adverb
hakkıyla, lâyıkiyle, mükemmel.
a difficult task well done.
You may well say that: Bunu
söylemekte haklısınız.
well done! Aferin! Bravo!
It serves him jolly well right: Oh olsun!
Adverb
pek.
I could not well refuse. Adverb
lehinde, olumlu, müsait.
to think well of someone Adverb
çok, hayli, oldukça.
a sum well over the amount fixed.
well past forty: kırkını hayli geçmiş.

well on in life: yaşı hayli ilerlemiş.
It is well on midnight: Gece yarısı yaklaşıyor.
pretty well all: hemen hemen hepsi.
well up on the list: listenin başlarında.
Adverb
çok iyi, yakinen, etraflı olarak.
I knew him well. I know all too well what you mean. Adverb
sükûnetle, soğukkanlılıkla.
He took the news well. Adverb
kârlı, elverişli, daha iyi durumda.
You're well out of it! Bundan kurtulduğuna şükret!
We are
very well off for potatoes this year: Bu yıl patatesimiz bol.
Adverb
sağlıklı, sağlam, sıhhati yerinde.
He is not a well man. Adjective
iyi, hoş, âlâ, memnuniyet verici.
All is well with us.
well and good: ne âlâ! Adjective
isabetli, uygun, münasip.
It is well that you didn't go.
All very well: Uygun, gayetle
münasip.
It is all very well but … : İyi, hoş ama …
Adjective
mutlu, müreffeh, halinden memnun.
I am very well as I am. Adjective
kuyu gibi, kuyuya benzer, kuyuda kullanılan, kuyu+. Adjective
(hayret, şüphe, soru, çekinme, infial, vb. ifade eder): ya! hayret! olur şey değil! işte! pek âlâ! Eh!
haydi! ohalde! öyle ise!

Well, to be sure …
Eh, olabilir.
Well, well! bak hele! vah vah! hayret! aman yarabbi! Allah Allah!
Well, I was saying … : Ha! diyordum ki …
Well, I never! = Well, really!: Fesüphanallah!
Well, then: Şuhalde.
Exclamation
iyilik, sağlık, sıhhat, refah, başarı.
to wish well to someone: birisine iyilik/refah vb. dilemek.

let well alone: işi tadında bırakmak.
Noun
kuyu. Noun
çeşme, memba, kaynak, pınar. Noun
hokka. Noun
merdiven/asansör boşluğu. Noun
sahanlık. Noun
balıkçı gemilerinde tutulan balıkların konulduğu havuz. Noun
: fışkır(t)mak, kaynamak, akmak, yükselmek. Verb
O konuyu zamanı gelince düşünürüz
Biz size döneceğiz.