Akil İnsanlar Heyeti
Proper Name, Politics-Intl. Relations
vergi bakımından istifadesi olmak
Verb
nükte yapmak, nükteli söz söylemek.
(a) haber almak, haberdar olmak, öğrenmek, (b) küstahlaşmak, haddini bilmemek, ukalâlık yapmak.
Don't get wise with me, young man! Bana ukalâlık yapma (haddini bil), delikanlı!
işten anlar gibi görünmek.
birisine (işin içyüzünü/ doğrusunu/herkesçe bilinen bir şeyi) anlatmak, bildirmek.
Put me wiser about it: Bana bu işin iç yüzünü anlat.
(belirteç eki) -varî, -tarzında/veçhile/yoluyla/yönünde, … itibarıyla, bakımından, bakılırsa.
ör.: clockwise, otherwise, timewise, nowise, sidewise, edgewise, likewise, weatherwise. -ways.NOT:-wise soneki birçok isimlere takılarak onu
… itibarıyla/bakımından, … ca anlamlı belirteç yapar:
"He is doing well salarywise: maaş bakımından (paraca) durumu iyidir." gibi. Eski İngilizcede çok kullanılan bu şekil son zamanlarda yeniden kullanılmaya başlanmıştır.
Lâkin özellikle yazı dilinde bu tür belirteçlerden kaçınılması tavsiye edilir.
yanlış bir iş yapıldıktan sonra akıl öğretme, tekerlek kırıldıktan sonra doğru yolu gösterme.
ukalâ (dümbeleği), bilgiçlik taslayan kimse.
Noun
akil insanlar
Noun, Politics-Intl. Relations
akil adamlar
Noun, Politics-Intl. Relations
gerçek durumdan haberdar olmak
Verb
I'm wise to him/I've got wise to him and his game (= cheating): Onu ve yaptığı dalavereleri/çevirdiği
dolapları bilirim. If you don't get wise to yourself and start studying, you will fail the course: Aklını başına alıp çalışmaya başlamazsan dersi başaramazsın.
iş işten geçtikten sonra akıllanmak/ aklı başına gelmek.
akil insanlar heyeti
Noun, Politics-Intl. Relations
akil insanlar heyeti
Noun, Politics-Intl. Relations
olan bitenin doğrusunu bilmek
Verb
ufak şeylerde tutumlu, büyük şeylerde müsrif olan (kimse).
birini bir şeyden haberdar etmek
Verb
acaba gitmeli mi , gitmemeli mi ?