yoke

  1. Noun boyunduruk
  2. Noun boyunduruk. (bkz: harness ) (1).
  3. Noun (boyunduruğa koşulmuş) çift hayvan.
    five yoke of oxen: beş çift öküz.
  4. Noun tasma, çatal, gömüldürük.
  5. Noun (sakaların) omuz sırığı.
  6. Noun, Machines kelepçe: iki parçayı birbirine bağlayan mengene gibi nesne.
  7. Noun, Maritime Traffic yeke.
    yoke of a rudder: dümenin boyunduruk yekesi.
  8. Noun bağ, bağlantı.
    the yoke of marriage: evlilik bağı.
  9. Noun esaret, kölelik, kölelik.
    under the yoke: esaret/boyunduruk altında.
    throw/cast off the yoke:
    esaretten/kölelikten kurtulmak.
  10. Noun hizmet.
    They were brought under the yoke of the king.
  11. Verb boyunduruk geçirmek/ vurmak, boyunduruğa koşmak.
    yoke the oxen together. yoke the oxen to the load.
  12. Verb (hayvanı) arabaya/ kağnıya/çifte koşmak.
  13. Verb bağla(n)mak, birleş(tir)mek.
  14. Verb birlikte çalış(tır)mak.
  15. Verb evlendirmek, nikâhlamak.
  16. Verb esir/ köle etmek.
  17. Noun (bkz: yolk )
  18. Noun yumurtanın sarısı.
  19. Noun, Biology dişi yumurtanın dölü oluşturan ve besleyen özü. [
    İlgili sıfat:
    vitelline].
  20. Noun yapağı yağı.
bağlantı kapağı
boyunduruk altında
evlilik boyunduruğu
koşulan bir çift öküz
embryo torbası.
embryo torbasını embryoya bağlayan ince boru.