soğuk bir duş (gibi), nahoş sürpriz.
duraksamak, kararsız olmak, sık sık fikir değiştirmek, bir dediği bir dediğine uymamak, kâh öyle kâh
böyle demek.
He blew hot and cold about accepting the proposal.
bir dediği bir dediğini tutmamak, kâh öyle kâh böyle söylemek/davranmak, hem lehinde hem aleyhinde bulunmak.
kârsız bir iş sonucu zarar etmek
Fiil
(a) soğuk almak, üşütmek, nezle olmak, (b)
k.d. hazırlıksız yakalanmak, şaşırıp kalmak.
I had not studied my lesson carefully, and the teacher's question caught me cold.
soğuk.
cold water. a cold day. Everyone suffered from the intense cold.
üşümüş.
cold hands. The skaters were cold.
I'm very cold today: Bugün çok üşüyorum.
baygın, şuursuz.
He was out cold on the floor: Yerde baygın yatıyordu.
donuk, hissiz, heyecansız.
a cold personality.
tarafsız, objektif.
cold reason. the cold logic of his argument.
samimiyetten uzak, dostane olmayan, soğuk.
She's cold towards her in-laws: Eşinin ailesine karşı soğuk davranıyor.
hüzün/kasvet verici.
the cold atmosphere of a hospital waiting room.
bayat, eski, ilginç olmayan.
cold news. a cold trail.
zayıf, hafif.
The dogs lost the cold scent.
(saklambaçta) hedeften uzak.
You're getting colder, you'll never find it.
cinsel isteksiz, (cinsel bakımdan) soğuk/ilgisiz/duygusuz.
soğukluk.
He felt the cold of the steel against his cheek.
common cold ile ayni anlama gelir. nezle, soğuk algınlığı. to catch/take cold: soğuk almak, nezle/grip olmak.
kesinlikle, tamamıyla, büsbütün, mükemmelen.
He was turned down cold: Kesinlikle red cevabı aldı.
He learned his lesson cold: Dersini mükemmelen öğrendi (boyunun ölçüsünü aldı/Hanyayı Konyayı öğrendi).
hazırlıksız, hazırlanmadan, önceden haberi olmadan, irticalen.
He went into the examination cold. She had to play the lead role cold.
birdenbire, paldır küldür.
He quit the job cold.
(maden işçiliğinde) soğuk, kristalleşme noktasının altında.
The wire was drawn cold. to cold-hammer an iron bar: bir demir çubuğu soğuk (kızdırmadan) dövmek.
ânî/habersiz çağrı/ziyaret.
İsim
satış temsilcisinin istenmeyen ziyareti
hazır para, elde mevcut para.
enough cold cash to the deal.
İsim
soğuk keski, demir kalemi.
İsim
kuru teselli, üstünkörü/içten gelmeyen teselli veya teşvik.
İsim
yüz kremi, cilt kremi.
İsim
söğüş, soğuk et: sosis, salam, sucuk vb.
İsim
dağıtanın kendi çıkarına göre önceden sıraladığı iskambil kâğıtları destesi.
İsim
Barların soğuk çekilmesi (NACE kodu: 24.31)
İsim, Sanayi ve Zanaatler
Tellerin soğuk çekilmesi (NACE kodu: 24.34)
İsim, Sanayi ve Zanaatler
köpüklü burgondi ve şampanya karışımı.
İsim
cesaretsizlik, korkaklık.
İsim
soğuk filtrasyon
İsim, Gıda ve Mutfak
soğuk filtreleme
İsim, Gıda ve Mutfak
soğuk/çekingen kimse, samimiyet göstermeyip uzak duran kimse,
k.d. soğuk nevale.
İsim
Soğuk şekillendirme veya katlama (NACE kodu: 24.33)
İsim, Sanayi ve Zanaatler
(ısıtılmayan) limonluk/ser.
İsim
soğuk cephe, soğuk hava kütlesi.
İsim
ısısız ışık, fluoresan ışık.
İsim
(ağrıyı/şişi gidermekte kullanılan) buz kesesi, soğuk havlu, ıslak sargı vb..
İsim, Tıp
çiğ sebze ve meyveleri kutuladıktan sonra ısıtıp konserve yapma yöntemi.
İsim
Dar şeritlerin soğuk haddelenmesi (NACE kodu: 24.32)
İsim, Sanayi ve Zanaatler
soğuk hava deposu
İsim, Gıda ve Mutfak
soğuk kauçuk: soğukta (≈ 5°C) yapılan sun'î kauçuk. Aşınmaya dayanıklı olduğundan otomobil lâstiklerinde kullanılır.
İsim
soğuk davranış, yüz vermeyiş.
give someone the cold shoulder: birine yüz çevirmek, iltifat etmemek.
İsim
soğuk dalgası, kısa süren şiddetli soğuk.
İsim
uçuk.
herpes, labialis, fever blister ile ayni anlama gelir.
İsim
ilkbaharda soğuk dalgası
İsim
soğuk başlatma
Bilgi Teknolojileri
soğuk çalıştırma
İsim, Ulaşım
kılıç, süngü vb. gibi ateşsiz silah.
İsim
geçici olarak kullanmama.
to put an idea in cold storage.
İsim
soğuk hava antreposu
İsim
(sigara, esrar vb.'den) ansızın mahrum kalma.
dobra dobra söylenen söz.
talk cold turkey: dobra dobra konuşmak, açıkça söylemek.
hazırlıksız/irticalen söylenen şey, tulûat.
soğuk/herkesten uzak duran kimse.
birdenbire, ânide, hemen, derhal.
Do it cold turkey: Derhal yap!
He quit smoking cold turkey:
Sigarayı birdenbire terketti.
soğuk cüzdan
İsim, Para Piyasaları
soğuk savaş/harp, sinir harbi.
İsim
küçük/hor görme, küçümseme, önem vermeme, cesaretini kırma, akamete uğratma.
throw cold water on someone's hopes: birisinin ümidini/cesaretini kırmak.
pour cold water on a plan: bir planı akamete uğratmak.
İsim
soğuk dalgası, gelip geçici soğuk hava.
İsim
cold ile ayni anlama gelir. nezle, soğuk algınlığı. to catch/take cold: soğuk almak, nezle/grip olmak.
nezle, grip, soğuk algınlığı.
İsim
soğuk algınlığı
İsim, Tıp
soğuk algınlığı semptomu
İsim, Tıp
soğuk algınlığıyla savaşmak
Fiil
soğuk algınlığına karşı önlem almak
Fiil
(a) caymak, (son anda) vazgeçmek.
They had cold feet at the last minute and refused to sell their house. (b)
mec. korkmak.
üşümekten bir titremek
Fiil
kendini soğuğa alıştırmak
Fiil
soğuk algınlığına yakalanmaya eğilimli olmak
Fiil
sıcak ve soğuk akarsuyu olmak
Fiil
baş nezlesi: burun delikleri ve civarını etkileyen adi soğuk algınlığı.
İsim
bile bile, kasten, taammüden, merhametsizce, hunharca.
to commit a crime in cold blood: taammüden
adam öldürmek.
The dictator, in cold blood, ordered the execution of all his opponents.
kasten, taammüden, bile bile, merhametsizce, hunharca.
buzdolabına kaldırılmış (çözümü ertelenmiş sorun
soru yu bir kenara bırakmak
Fiil
bir soruyu bir kenara bırakmak
Fiil
ilgi çekememek, alâka uyandıramamak.
birinin pestilini çıkarmak
Fiil
korkudan donakalmak/eli ayağı buz kesilmek, tüyleri diken diken olmak.
The dark deserted street in that unfamiliar neighborhood made her blood run cold.
bir soğuk algınlığını tedavi etmek
Fiil
bir türlü geçmek bilmeyen akıl hastalığı
herşeyden yoksun, terkedilmiş, yüzüstü bırakılmış, ilgi görmeyen, istiskal edilen.
The plan benefits management but leaves labor out in the cold: Plân, yöneticilere çıkar sağlıyor, fakat işçileri herşeyden yoksun bırakıyor.
pişmiş aşa soğuk su katmak.
birinin fikirlerini kuşkuyla karşılamak
Fiil
kendini soğuktan korumak
Fiil
soğuk hava deposuna koymak
Fiil
soğuk havanın geri gelişi
(US) baklayı ağzından çıkarmak
Fiil
ümidini/cesaretini kırmak.
hevesini kaçırmak, soğutmak, küçümsemek, alaya almak, …'e itiraz etmek. 19
troubled waters: müşkül durum.
birinin şevkini kırmak
Fiil
(a) soğuk davranmak, yüz vermemek, istiskal etmek, (b) görmemezlikten gelmek, kaçınmak, sakınmak.