başarı imkânı, bir iş yapıp bitirme imkânı/fırsatı.
Instead of making the government's job harder the opposition should give them a fair crack of the whip.
şakla(t)mak, çatırda(t)mak.
The whip cracked threateningly.
Fiil
çatır çatır kır(ıl)mak.
Fiil
çatla(t)mak, yar(ıl)mak.
Don't pour hot water into the glass or it will crack.
Fiil
(ses) çatallaşmak, titremek.
His voice cracked with grief as he spoke about his dead brother at the funeral. His voice cracked with emotion.
Fiil
(ısı etkisyle) ayrış(tır)mak.
Fiil, Kimya
pes demek, dayanamamak, (ağır ruhî baskı, işkence vb. karşısında) yılmak, çökmek, herşeyi açıklamak,
kendine hâkim olamamak.
After a long police interrogation the criminal finally cracked up and confessed his crime.
Fiil
böbürlenmek, övünmek, çalım satmak, kendini methetmek.
Fiil
vurmak, ânî bir darbe indirmek.
The teacher cracked the disobedient pupil's fingers with his ruler.
Fiil
(şişeyi) açmak, tapasını çıkarmak.
Fiil
(çat diye ses çıkararak) kırmak.
to crack walnuts: ceviz kırmak.
Fiil
(kasa vb.) kırmak, açmak.
Although the criminals used explosives they were unable to crack the safe.
Fiil
(şifreyi, esrarengiz bir olayı vb.) çözmek, açmak.
to crack the code. Detective Brown cracked the case.
Fiil
zarar vermek, bozmak, hasara uğratmak.
The unexpected evidence cracked his composure.
Fiil
aklını kaçır(t)mak, deli etmek/olmak, delir(t)mek.
Fiil
kedere/mateme boğmak, garketmek.
Fiil
(şaka) söylemek/yapmak.
to crack jokes: şaka/nükte yapmak, takılmak.
Fiil
gevezelik/dedikodu yapmak, çene çalmak.
Fiil
düşüncesizce/bilir bilmez konuşmak/söz söylemek.
Fiil
çatırtı, patırtı, gümbürtü, âni gürültü.
a crack of thunder. the crack of guns.
İsim
şaklama, şakırtı.
the crack of a whip.
İsim
darbe, vuruş.
She gave him a crack on the head for disobedience.
İsim
çatlak, yarık.
a crack in the cup/in the window/in the ice.
İsim
aralık, (kapı, tahta vb. aralığı).
He looked through a crack in the door.
İsim
kusur, arıza, hata, bozukluk.
İsim
akıl noksanlığı, kafadan sakatlık/çatlaklık.
İsim
çatlak/titrek ses.
He had a crack in his voice: Sesi titriyordu.
İsim
(a) fırsat, şans, deneme fırsatı.
give someone a crack at … : birisine … fırsatı vermek.
take a crack at: fırsat bulmak, denemek. (b) girişim, teşebbüs.
This is her first crack at writing a book.
İsim
alaylı/müstehzi/dokunaklı söz.
What do you mean by that crack? He's always making cracks about my big feet.
İsim
mükemmel, yaman, usta, çok maharetli kimse.
She is a crack in skiing.
İsim
övüngen, böbürlenen kimse.
İsim
mükemmel, birinci sınıf, mahir, usta, becerikli.
Sıfat
(okumak için) kitabı açmak.
not to crack a book: kitabın kapağını açmamak, ders çalışmamak.
a student who didn't one book all year.
bir şarap şişesinin boynunu kırarak açmak
Fiil
(bir evi) soymak, hırsızlık yapmak.
(hırsız) kasayı açmak
Fiil
çarpmak.
The boy fell and cracked his head against the wall.
sıkı tedbir almak, baskı yapmak, zor kullanarak bastırmak/sindirmek.
Police crack down on drunk drivers.
vergi kaçakçılığını önlemek
Fiil, Muhasebe
kıyamet alâmeti, kıyamet gününü bildiren işaret.
İsim
kıyamet, dünyanın sonu.
İsim
(a)
argo ruhî bunalım/sinir buhranı geçirmek, bunamak, (b)
k.d. (arabayı) kazada paramparça/hurdahaş
etmek, kaza geçirmek, (araba) çarpmak, parçalanmak, (c)
argo gülmekten katılmak, katıla katıla gül(dür)mek, (d)
Brit. övmek, methetmek, (överek) göklere çıkarmak.
nükte yapmak, nükteli söz söylemek.
parmaklarını çıtlatmak
Fiil
çetin ceviz, dikkafalı, inatçı, anlaşmaya yanaşmayan/idaresi güç kimse, çetin/çatallı iş, müşkül mesele.
cürme teşebbüs etmek
Fiil
biriyle paylaşılacak kozu olmak
Fiil
çamur çatlağı: çamur ve balçık kururken oluşan çatlak.
İsim
kum çatlağı: atların tırnağında görülen bir hastalık.
quarter crack ile ayni anlama gelir.
İsim
bir çatlağı kapatmak
Fiil
bir çatlağı doldurmak
Fiil
kıyamet kopması, dünyanın sonu.
until the crack of doom: kıyamete kadar.