şaka, lâtife.
A joke is a joke: Lâtife lâtif gerek.
for a joke: şaka olarak.
take a joke: şaka kaldırmak, şakaya gelmek/dayanmak.
He can't take a joke: Şakadan anlamaz, şakaya tahammülü yoktur.
be/go beyond a joke: şaka hududunu aşmak.
It's getting beyond the joke: Bu şaka değil! İşin şakaya gelir tarafı yok!
I don't see a joke: Bunun neresi şaka?
crack a joke: şaka etmek/yapmak.
play a joke on someone: birine şaka yapmak/oyun oynamak.
nükte.
make a joke: nükte yapmak.
şaka konusu, şakaya gelir/önemsiz şey.
The loss was no joke: Zayiat önemli idi.
Powerty/war is no joke: Fakirliğin/savaşın şakaya gelir tarafı yoktur.
gülünç/tuhaf/acayip şey, alay/isthza konusu.
What a joke! Ne acayip şey!
The joke of it is that … :Tuhafı şu ki …
He became the joke of the village: Elâleme maskara oldu/bütün köyün alay konusu oldu.
şaka/nükte yapmak, lâtife etmek.
You're joking: Lâtife ediyorsun!
I'm not joking: Şaka
yapmıyorum (ciddî söylüyorum).
I didn't think you meant that seriously; I thought you were joking: Sözlerini(zi) ciddiye almamıştım, şaka yapıyorsun(uz) sanmıştım.
eğlenmek, takılmak.
He was only joking: Sadece takılıyordu.
alaya almak, alay konusu yapmak.
You mustn't joke about his accent: Onun şivesiyle alay etmemelisin.
birşeyle ilgili şaka yapmak
Fiil
birşeyle dalga geçmek
Fiil
bir espriyi anlamamak
Fiil
şakanın esprisini anlamamak
Fiil
bir şeyi şaka kabul etmek
Fiil
birine eşek şakası yapmak
Fiil
el şakası, azizlik, muziplik,
argo eşek şakası.
bir esprinin esas noktasını kavramak
Fiil
şakaya katlanmak/gelmek, şakadan anlamak.