iyi kötü/kör topal işi başarmak.
He managed to blunder through: İyi kötü işi başardı.
(Br) taksitli ödeme kredisi almak
Fiil
(a) çıkmak, zuhur etmek.
It was a cloudy day, but the sun at last broke through. (b) çığır açmak,
büyük bir engeli aşmak, yeni ufuklar açacak önemli bir keşifte bulunmak.
Scientists hope to break through soon in their fight against cancer. (c) zorluğa rağmen ilerlemek, yarıp geçmek, yarmak.
Our soldiers broken through the enemy's defence line.
(hastalıktan) kurtarmak.
to bring a patience through: bir hastayı kurtarmak.
(a) başarmak, (başarı ile) bitirmek, başarıya ulaştırmak, yapmak, ifa/ikmal etmek, sonuçlandırmak, altetmek,
yenmek.
His strong constitution carried him through his illness: Sağlam bünyesi sayesinde hastalığı yendi.
In spite of a long struggle we succeeded in carrying most of our plans through. (b) desteklemek, destek olmak, zor durumlarda yardım etmek. (c) sürmek, devam etmek, süregelmek.
Feelings that carried through to the present.
bir davayı sonuçlandırmak
Fiil
(kesip yol açarak) ilerlemek, (arasından) geçmek.
(a) (başarı ile) bitirmek/sonuca varmak, (b) umduğu gibi gelmek/çıkmak, beklenen sonucu almak.
Have your examination results come through yet? (c) tehlikeyi atlatmak, paçayı kurtarmak, kurtulmak, sıyrılmak, geçirmek.
to come through an illness: hastalığı atlatmak.
He came through a difficult operation.
He came through without a scratch: Burnu bile kanamadan kurtuldu. (d)
come through with: (isteneni/bekleneni) yapmak, başarmak, becermek, elde etmek.
He came through with the money he needed to buy that house. (e) içine geçmek, nüfuz etmek, arasından sızmak.
The rain has come through his clothes. (f) (kumaş/elbise vb.) delinmek, yırtılmak.
birşeyin etkilerinden kurtulmak
Fiil
tam refakat gemileri
İsim
engelleri kaldırarak yol açmak
Fiil
güçlüklerin üstesinden gelmek
Fiil
birşey aracılığıyla birşeyi açığa vurmak
Fiil
başaramamak, akamete uğra(t)mak, gerçekleş(tire)memek, suya düşmek, vazgeç(il)mek.
His plans fell through: Planları suya düştü.
yavaş yavaş herkesçe bilinmeye başlamak
Fiil
...'den çıkış yolu bulmak
Fiil
sayfalara hızlı bir göz atmak, şöyle bir göz gezdirmek.
sayfalarını karıştırmak
Fiil
güçlü bir şekilde hissedilmek
Fiil
baskın bir duygu olmak
Fiil
(a) (başladığı işi) tamamlamak/bitirmek, (bitirinceye kadar) elden bırakmamak, (başladığı işe) devam
edip sonuca/başarıya ulaştırmak.
When one begins a job, one should try to follow it through: İnsan başladığı işi bitirmeye çalışmalıdır. (b) (golf vb.) topu sürüp hedefe ulaştırmak.
...'in gereğini yapmak
Fiil
birşeyi başarıyla bitirmek
Fiil
eskimek, yıpranmak, aşınmak.
(a)
get through to: varmak, ulaşmak, bağlantı/irtibat kurmak.
The messenger wasn't able to get through to our cabin in the woods. I can't get through to Paris. I tried to telephone you, but I couldn't get through. (b) bitirmek, tamamlamak.
When you get through (with your work) let's go out. The new law got through. (c) (söz/meram) anlatmak.
I can't get (it) through to him that he must rest. No one can get through her when she's angry. (d) (gün, zaman) geç(ir)mek.
He hardly knew how to get through his days. (e) yaşamını/hayatını sürdürmek, geçinip gitmek. (f) (başarı ile) sona erdirmek, bitirmek.
to get through an examination.
bir kanunu parlamentodan geçirmek
Fiil
(telefon) biriyle bağlantı kurmak
Fiil
(a) (hastalık vb.) çekmek, katlanmak, duçar olmak, (tecrübe vb.) geçirmek.
go through fire and water:
çok ıstırap çekmek, feleğin çemberinden geçmek, çetin sınav atlatmak.
The country has gone through too many wars. He went through some hard times. (b) yoklamak, gözden geçirmek, iyice incelemek, altından girip üstünden çıkmak, (c) (tasarı, plân, öneri) kabul edilmek, onaylanmak.
The new law has gone through the parliament. (d) sarfedip bitirmek.
She went through all her money. (e) (tren vb.) durmadan geçmek/gitmek. (f) hepsini yapmak, okumak, bitirmek, ikmal etmek.
I went through two books over the weekend. (g) ara(ştır)mak.
He went through his pockets to find a nickel.
(a) incelemek, gözden geçirmek, (b) dayanmak, sürmek, geçmek, (c) olmak, (d) tüketmek, dibine darı ekmek.
He went through his fortune in a year: Bir yılda bütün servetini tüketti.
buhran döneminden geçmek
Fiil
güç anlar yaşamış olmak
Fiil
borsada belirtilmiş bir fiyat
belirtilmiş bir süre içinde
iptal edilmediği ya da değiştirilmediği takdirde menkul kıymetler ya da emtia alımı ya da satımı emri
(a) (balta ile) keserek yol açmak, (b) acele ile/baştan savma yapmak,
argo şişirmek.
kalabalığı ite kaka yararak ilerlemek
Fiil
(US) bir önergeyi Kongre'den alelacele geçirmek
Fiil
(bir badireden/çetin bir işten) sağ salim çıkmak, ölmemek, sağ kalmak, eceli gelmemiş olmak.
He lived through the Second World War.
iki savaş geçirmiş olmak
Fiil
birini tanımamış gibi yapmak
Fiil
birini görmezlikten gelmek
Fiil
birine önem vermemek
Fiil
içinden yürüyerek geçmek
Fiil
(bir işi) bata çıka başarmak, bocalaya bocalaya sonuca ulaştırmak, zorlukla paçayı kurtarmak, herşeye
rağmen gemisini yürütmek/kurtarmak.
to muddle through college: bata çıka koleji bitirmek.
Don't worry, I'll muddle through: Merak etme, bata çıka başarırım.
birşey aracılığıyla birşey edinmek
Fiil
(kitabı okumadan) sayfalarını çevirmek.
bir kitabın sayfalarını karıştırmak
Fiil
bir reorganizasyondan geçmek
Fiil
zor zamanlar yaşamak
Fiil
birçok kez el değiştirmek
Fiil
birini gözleriyle süzmek
Fiil
yiyecekmiş gibi bakmak
Fiil
birşeyi birşeyin içinden geçirmek
Fiil
(a) (hastalıktan, krizden vb.) kurtulmak, sağ salim çıkmak/kurtulmak, paçayı kurtarmak, (b) başarmasına
yardım etmek, elinden tutmak, desteklemek.
He had difficulty with his work for the examinations, but his teacher pullled him through.
(işi) sonuna kadar götürmek, peşini bırakmamak, bitirmek.
birine hoş olmayan bir şeyi yaptırmak
Fiil
birine birşey yaptırmak
Fiil
(a) yapmak, icra/ifa etmek, bitirmek, iyi bir sonuca ulaştırmak, (b) (telefonu) bağlamak, haberleşme
için bağlantıyı sağlamak.
put me through to Mr. S: Beni (telefonda) Mr. S.'e bağlayın/bana Mr. S.'i verin.
(telefon) hemen bağlamak
Fiil
bir sözleşmeyi baştan sona iyice okumak
Fiil
bir banka aracılığıyla para göndermek
Fiil
(a) (kılıç vb.) saplamak, (kılıç vb. ile) delmek, (b) israf etmek, tüketmek, har vurup harman savurmak.
He soon ran through all his father's money.
Money runs through his fingers: Su gibi para harcıyor. (c) çabucak/aleacele gözden geçirmek.
I'll just run through this list of figures. (d) tekrarlamak.
Let's run through the first scene again. (e) sezilmek, içinde gizli bulunmak.
A feeling of sadness runs through his poetry.
kolayca yapmak/başarmak/ilerlemek.
How did he do in his exam? He absolutely sailed through: Sınavı
nasıl geçti? Kolayca başardı.
birinin ciğerini okumak
Fiil
(a) iyice/içyüzünü anlamak/kavramak, farkına varmak, gerçeği görmek.
He could see through her lies. (b) başarmak, tuttuğunu koparmak, sonuna kadar sebat etmek/dayanmak.
He saw the project through.
A ton of coal will see us through winter: Bir ton kömür kışa yeter/bizi yaza çıkarır.
sebat etmek, sonuna kadar dayanmak, bitirinceye kadar uğraşmak.
We are determined to see it through whatever the cost: Ne pahasına olursa olsun yapıp bitirmeye kararlıyız.
bir ürünün perakendecilerdeki satış hızını artırma çabası
İsim
… arkasından/arasından görünmek, sırıtmak.
uykuda geçirmek, uyuklamak, (bir şey seyrederken vb.) uyuyakalmak.
(a) arasına sıkışmak, sıkışıp arasında kalmak, (b)
k.d. güçlükle başarmak/kurtulmak/paçayı kurtarmak.
dosdoğru, baştan başa.
read a book straight through: bir kitabı baştan başa okumak.
doğruluğunu kontrol için biriyle bir metni okumak
Fiil
birine rolünü ezberlemede yardım etmek
Fiil
etraflıca/ayrıntılarıyla konuşmak.
birşeyin sonuçlarını düşünmek
Fiil
birşeyin sonuçlarını tartmak
Fiil
dalmak, yarıp/yol açıp geçmek.
The car plowed into the house. plow one's way through mud:
çamura bata çıka/güçlükle ilerlemek.
plow through a book: bir kitabı güçlükle okuyup bitirmek.
içinden, arasından, -den, bir yandan öbür yana.
to pass through a tunnel/through a town: tünelden/şehrin
içinden geçmek.
through street: ara yol, geçit, geçiş yolu.
içinde, üstünde, arasında, -de/-da.
The birds fly through the air: Kuşlar havada uçarlar.
-ye/-ya/-e/-a kadar.
from 1950 through 1990: 1950'den 1990 a kadar.
sonunda, bitiminde.
to be through: bitirmek, sona erdirmek, çekmek, duçar olmak.
Nobody knows what I've been through: Neler çektiğimi kimse bilmez.
to be through one's work: işini bitirmek.
get through: bitirmek, atlatmak, geçirmek, yol bulmak.
get through an examination: sınavı başarmak.
We tried all day to get through to Rize: Bütün gün Rizeye telefon etmeye çalıştık.
fall through: boşa gitmek, başaramamak.
uçtan uca, boyunca, bir baştan öbür başa, başından sonuna kadar.
all through my life: hayatım
boyunca.
to read the book through: kitabı okuyup bitirmek.
to carry a matter through: bir işi başarı ile sona erdirmek.
pull through: başarmak, üstesinden gelmek.
through the night: bütün gece (boyunca).
aracılığı ile, vasıtasıyla, delâletiyle.
I got this job through my uncle: Bu işe amcam sayesinde
girdim.
He is speaking through an interpreter: Tercüman aracılığı ile konuşuyor.
He learned English through listening to the radio: İngilizceyi radyo dinleyerek öğrendi.
send sth through post: birşeyi posta ile göndermek.
yüzünden, nedeniyle, sebebiyle, …'den dolayı.
It was all through him that we got into trouble:
Onun yüzünden başımız derde girdi.
He only did it through ignorance: Bunu sırf cahillikten yaptı.
to run through fear: korkudan kaçmak.
-den geçerek, her bir tarafından, her tarafına, her yerine, her yerinde.
baştanbaşa, yandan yana, başından sonuna kadar, tamamen.
engelsiz (yol), sonuna kadar giden, aktarmasız (tren), ekspres.
a through train: ekspres treni.
through passage = through ticket: yolculuğun sonuna kadar geçen bilet.
(a) baştan başa, tüm olarak, tamamıyla, tamamen.
wet through and through: sırsıklam, tepeden tırnağa
kadar ıslanmış. (b) her bakımdan.
an aristocrat through and through.
aktarmasız tren bağlantısı
ihmalcilik yüzünden dava açmak
Fiil
iki kent arasındaki hava taşımacılığı
(Br) 50 kilogramdan aşağı yük için navlun ücret
yolculuğun sonuna kadar geçen bilet
süngülemek, bir yandan sokup öbür yandan çıkarmak.
içinden geçip gitmek
Fiil
uzayda yolculuk etmek
Fiil
son geçerlilik tarihi:
İsim
bir vadide zikzak çizerek ilerlemek
Fiil
hızla geçmek/tekrarlamak.
başarı ile sonuca ulaşmak.
etkisini hissettirmek
Fiil
derinlemesine çalışma
İsim, Psikoloji
(güçlüklere/engellere rağmen) ilerlemek/başarmak, altından kalkmak, üstesinden gelmek.
To others the situation seemed intolerable, but with luck and persistence she worried through.