güneş.
The sun is shining. (ilgili sıfat:
solar, heliacal). against the sun: (a)
güneşe karşı, (b) sağdan sola.
with the sun: (a) güneşe arkasını dönerek, (b) soldan sağa.
güneş ışığı.
We all sat in the sun: Güneşli bir yerde oturduk.
You need plenty of sun and fresh air: Bol bol güneşe ve temiz havaya ihtiyacın var.
full in the sun: gün ışığında, güpe gündüz.
to get a touch of the sun: güneş çarpmak.
to take the sun: güneşlemek.
çok parlak/uyduları olan yıldız.
His sun is set: Yıldızı söndü.
(a) yeryüzü, iklim, (b) şaşaa, ihtişam, göz kamaştırma, şaşaalı/göz kamaştırıcı/muhteşem şey.
(a) gün, (b) yıl, (c) şafak, tulû (güneşin doğması) veya gurup (gün batımı).
They traveled hard from sun to sun: Sabahtan akşama kadar durmadan yol aldılar.
güneşletmek, güneşlendirmek.
güneşlemek.
to sun oneself: güneş banyosu yapmak.
güneşte kurutmak/ısıtmak.
Güneşte Bir Leke
Özel Isim, Sinema
güneş almak/görmek.
This room catches the sun.
güneş tutulması
İsim, Astronomi
fırsatı kaçırmamak, fırsattan yararlanmak.
ortalama güneş: gök ekvatorunda düzgün hızla hareket eden ve yıllık devrini hakikî güneşle aynı zamanda tamamlayan sanal güneş.
İsim
yazın kutup bölgelerinde güneşin geceyarısı görülmesi
(kutuplar civarında) gece yarısı güneşi.
(yeryüzündeki) hiçbir şey.
Nothing under the sun lasts forever: Hiçbir şey ebedî değildir.
ün kazanma, tanınma, yüksek mevki ve şöhret.
demand a place in the sun: (bir millet) lâyık olduğu
mevki ve itibarı istemek.
take one's place in the sun: ün/şöhret kazanmak, yıldızı parlamak.
güneş hayvancıkları
(Heliozoa). Tatlı sularda yaşayan birgözeli kökayaklı hayvancıklar.
İsim
güneş ışığından kör olmak
Fiil
güneş pusulası: kutuplarda kullanılan ve güneş ışınlariyle işleyen pusula.
yaz başlangıcında güneşe tapma dansı.
güneş banyosu yapılan güverte/balkon.
güneş dişli, (dış tekerleme dişli düzeninde) merkez dişlisi.
(a) mor ötesi ışınları veren elektrik lambası, (b)
sin. çok kuvvetli ışık veren lamba.
Güneş Dil Teorisi
Özel Isim, Tarih
cam duvarlı ve güneşli oda.
cam duvarlı ve güneşli oda.
(a) güneşleme damı, (b) arabanın açılabilen üst kısmı.
cam duvarlı ve güneşli oda.
sarı sütleğen
(Euphorbia helioscopia).
güneşte yanma/bronzlaşma, güneş yanığı ten.
dünyada, yeryüzünde.
everything under the sun: mümkün olan her şey.
He tried everything under the sun.