yükümlü, zorunlu, sorumlu, mecbur.
He is morally bound to inform the police. You are bound by the terms of the contract.
Sıfat
bağlı.
She is bound to her family: Ailesine bağlıdır.
bound up in: bağlı, düşkün.
Sıfat
(kitap) ciltli, ciltlenmiş.
Sıfat
kesin, kat'î, muhakkak, mutlaka.
It is bound to happen: Vukuu muhakkaktır (kesinlikle olacaktır).
bound to win: mutlaka kazanacak (kazanması kesin/muhakkak).
We are bound to be late: Mutlaka geç kalacağız.
Sıfat
kararlı, azimli.
He is bound to go.
Sıfat
kabız, peklik çeken.
Sıfat, Patoloji
bağlı: uygulama noktası, yönü ve büyüklüğü belirlenmiş (yöney/vektör).
Sıfat, Matematik
(fiziksel veya kimyasal bağla) başka elemana bağlı.
Sıfat
bağımlı, daima başka sözcüklere eklenen (ön ek, son ek gibi).
bound form: bağımlı biçim: tek başına
kullanılmayan, her zaman başka birimlerle birlikte bulunan öğe.
Sıfat, Gramer
sıçra(t)mak, hopla(t)mak, sıçrayarak gitmek.
The colt bounded through the meadow.
Fiil
zıpla(t)mak, sek(tir)mek, fırla(t)mak, çarpıp geri gelmek.
The ball bounded against the wall.
Fiil
sınırlandırmak, tahdit etmek.
Fiil
sınır/hudut teşkil etmek.
Fiil
sınır/hudut çizmek, sınırını belli etmek, hudut tespit etmek.
Fiil
sınırında olmak, sınır komşusu/hemhudut olmak.
Fiil
sıçrama, sıçrayış, hoplama, atlama, hamle.
at a bound: bir sıçrayışta, bir hamlede.
İsim
zıplama, sekme, fırlama, çarpıp geri gelme.
İsim
sınırlandıran, tahdit eden, alıkoyan, zapteden.
İsim
sınır: bir sayı kümesinde bütün diğer sayılardan büyük/küçük olan sayı.
lower/upper bound: alt/üst
sınır.
greatest lower bound: en büyük alt sınır.
least upper bound: en küçük üst sınır.
İsim, Matematik
bound for: -e giden/gidecek olan, yönelik, müteveccih, -e gitmeye hazır, -e gitmekte olan, tahsis
edilmiş.
The train is bound for Ankara: Tren Ankaraya gitmeye hazırdır.
homeward bound: sılaya doğru yola çıkmış/çıkmak üzere olan.
Sıfat
hazır(lanmış), müheyya.
Sıfat
ciltlenmiş
Sıfat, Matbaacılık
sözleşme yle bağlı bulunmak
Fiil
sözleşmeyle bağlı bulunmak
Fiil
akit ile bağlı olmak
Fiil
kanunen mecbur olmak
Fiil
kanunen zorunlu durumda olmak
Fiil
yaptığı teklife bağlı kalmak
Fiil
söz üyle yükümlülük altına girmek
Fiil
sözüyle yükümlülük altına girmek
Fiil
bir sınırla sınırlanmak
Fiil
(gemi) kendi limanına gitmek
Fiil
bir şeyi nezaket icabı yapmak zorunda olmak
Fiil
(Br) askerlere yasak olmak
Fiil
bir hafta grev yüzünden çalışamamak
Fiil
sözleşmeyle çalışan çırak
kanunen bir şey yapmakla yükümlü olmak
Fiil
kanunen bir şey yapmakla mükellef yükümlü olmak
Fiil
hasarı tazmin etmekle yükümlü
(a) ayrılmaz, bir bütün oluşturacak şekilde bağlı, (b) sadık, merbut, candan bağlı, kendini adamış, hasrı
nefsetmiş.
She is bound up with her volunteer work: Gönüllü olarak yaptığı işe candan bağlıdır.
yazı masasından kalkmayan
yazı masasından kalkmayan
masasından kalkmayan yönetici
koltuğundan idare eden yönetici
(manen) mecbur, zorunlu.
I'm duty bound to visit my old aunt: İhtiyar halamı ziyaret etmeye (vicdanen) mecburum.
(kuşlar , tavuklar) yumurtlamayan
sis yüzünden hareket edememe
memleketine doğru yola çıkmış
kendi limanına dönen gemi
çıktığı limana dönen gemi
müştereken ve müteselsilen sorumlu olmak
Fiil
ahlaki açıdan yükümlülük duyma
ahlaksal açıdan yükümlülük duyma
kendini bir teklifi kabul etmek zorunda hissetmemek
Fiil
memleket dışına doğru yola çıkmış
bağlı olunan limandan başlayan yolculuk
(saksıda yetişen bitkilerle ilgili olarak) saksıya sığmayan
grev nedeniyle çalışmayan fabrika
başarısızlıkla sonuçlanması kesin
kendisini tamamıyla işine vermiş
kendini tamamıyla işine vermiş
kötü hava nedeniyle yoluna gidemeyen