1. dilenci.
    beggars cannot be choosers: Ne bulursan onu al/Beleş atın dişine bakılmaz/Bedava malın kötüsü olmaz.
  2. meteliksiz, fakir.
    Poor beggar: Zavallı adamcağız/fıkara.
  3. sefil, perişan derbeder.

  4. little beggar
    Brit.
    funny little beggar: küçük maskara/afacan.
    lucky beggar! köftehor!
  5. fakirleştirmek, sefalete sürüklemek, dilenciye çevirmek.
    The family had been beggared by the war:
    Harp, aileyi sefalete sürükledi.
  6. iflâs ettirmek, tüketmek, dibine darı ekmek.
  7. yetişememek, yetersiz kalmak, kâfi gelmemek, eksik olmak.
    It beggars description: Tarifi imkânsız/tarifine
    kelime yetişmez.
    The walley was so beautiful as to beggar description: Vadi, sözle anlatılamayacak kadar güzeldi.
meteliksiz ölmek Fiil
bir dilenciye para atmak Fiil
bir dilenciyi geri çevirmek Fiil
sonradan görme
elbiseye yapışan meyve/tohum. İsim
meyve veya tohumu elbiseye yapışan bitki. İsim
yapışkan ot
(Bidens frondosa): dikenli tohumu elbiseye yapışan birkaç çeşit bitki. İsim
tick trefoil İsim
dilenciyi savmak Fiil
bir dilencinin eline para atmak Fiil