1. bora, ânî ve şiddetli rüzgâr.
    Wintry blasts chilled us to the marrow: Soğuk rüzgâr bizi iliklerimize kadar üşüttü.
  2. boru/düdük vb. sesi.
    a blast of the siren.
  3. ânî gürültü veya şiddetli ses.
  4. üfürme, üfürük.
  5. Makine (a) (fırına üflenen) basınçlı hava, (b) (lokomotif vb.'nin) basınçla salıverdiği buhar.
  6. (çılgınca/delice) eğlenme, eğlence.
    Did we have a blast last night! Dün gece öylesine çılgınca eğlendik ki!
  7. dinamit, patlayıcı madde, lâğım.
  8. patla(t)ma, infilâk.
    The blast completely demolished the house.
  9. (patlamadan ilerigelen) şok dalgası.
  10. (hayvan ve bitkilere ârız olan) âfet, bela, kıran.
  11. (ânî/şiddetli) gürültü yapmak (boru sesi, otomobil kornası vb.), gürlemek.
    The trumpets blasted as the overture began.
  12. yakıp kavurmak, soldurmak, kırıp geçirmek.
  13. mahvetmek, harap etmek.
    Failure in the exam blasted his hope for university.
  14. patlatmak, parçalamak.
    to blast a rock.
  15. dinamitle atmak, dinamit patlatarak açmak.
    to blast a tunnel through a mountain.
  16. yanlış/asılsız/mesnetsiz olduğunu ispatlamak, (bir delili) çürütmek, itibardan düşürmek.
    His facts
    soundly blasted the new evidence: Ortaya koyduğu gerçekler, yeni delilleri temelden çürüttü.
  17. küfretmek, lânet etmek: öfke, kızgınlık vb. ifade etmek için sonuna
    it veya bir ad getirilerek
    söylenir:
    blast it, there's phone again! Allah kahretsin, gene telefon (çalıyor)!
    blast the time, we've got to finish this work: Kahrolasıca zaman, bu işi bitirmemiz gerek!
    blast you! Allah belanı versin!
  18. şiddetle tenkit/hücum etmek, ateş püskürmek, atıp tutmak.
    In his campaign speech he really blasts
    the other party: Seçim nutkunda öbür partiye şiddetle hücum etti.
  19. ateş etmek, (silah/tabanca) sıkmak, vurmak, (ateş ederek) öldürmek.
    He whipped out his revolver and
    started blasting. The gangster blasted him down.
  20. uyuşturucu madde (bilhassa meruvana) almak.
tam güçle, tam/azamî kapasite ile veya randımanla/hızla.
to be in full blast: tam faaliyette olmak.

The factory is going at full blast: Fabrika tam kapasite ile çalışıyor.
tam faaliyette bulunmak Fiil
“oğulcuk, dölüt, tomurcuk”.
ör.:blastocyst. Ön Ek
tam güçle, tam/azamî kapasite ile veya randımanla/hızla.
to be in full blast: tam faaliyette olmak.

The factory is going at full blast: Fabrika tam kapasite ile çalışıyor.
tam faaliyette, son süratle, en büyük kapasite ile. Zarf
üfürme sıcak hava
faaliyette
faaliyet dışı
borazan öttürmek Fiil
bombalı intihar saldırısı İsim
patlayıcıyla balık avı, dinamitle balık avı İsim, Balıkçılık
yüksek fırın, izabe fırını. İsim
yüksek fırın İsim, Demir-Çelik Sanayii
yüksek fırın gazı
(a) (roket) fırla(t)mak, at(ıl)mak, havalanmak, (b) (astronot) roketle havaya uçmak.
egzos borusu
birinin şöhretini lekelemek Fiil
bütün gücüyle (çalışmak).
üfürülecek havaya ilk ısıtmayı temin eden büyük sobalar İsim
blast fırınlarına
hot- blast stoves