1. (a) gelmek, ulaşmak, varmak.
    to come to a decision: bir karara varmak.
    to come to an end:
    son(un)a gelmek, bitmek.
    I have come to believe that … : Şu kanaate vardım ki …
    when it came to my knowledge: öğrenince, muttali olunca.
    When he came to know him: Onu tanıyınca.
    Now that I come to think of it: Şimdi (bu meseleyi) tekrar düşününce.
    It (all) comes to that … : Sonuç/özeti şudur …
    I came to like/hate him: Sonunda ondan hoşlandım/nefret ettim.
    What are things coming to: Bunun sonu ne olacak/Bu işlerin sonu nereye varacak?
    What is X coming to: X'in hali (akibeti) ne olacak? (X'in durumu kötüye gittiği zaman sorulur).
    How does the door come to be open? Nasıl olur da kapı açık kalır?
    He will never come to much: Birşey başaracağı yok/Pek bir şey yapamayacak.
    He will come to no good: Beceremeyecek. (b) gelmek, erişmek.
    The water came to my waist. (c) baliğ olmak, ulaşmak, tutmak.
    The bill came to 300 dollars.
    What does the total come to: Toplamı ne tutuyor? (d) (birdenbire) aklına gelmek, hatırlamak.
    Then the answer came to me. Suddenly the words of the song came to me. (e) (bir çareye/karara) varmak, erişmek, (f) başlamak, (g)
    den. orsa etmek, (h) beklemek, kalmak.
    You've got a big surprise coming to you: Seni büyük bir süpriz bekliyor.
    The house came to me on my father's death: Babam ölünce ev bana (miras) kaldı.
  2. kendine gelmek, ayılmak, şuuruna hâkim olmak.
ipliği pazara çıkmak Fiil
alacaklılarıyla anlaşmaya varmak Fiil
ayağa fırlamak Fiil
(a) aklı başına gelmek, aklını başına toplamak, (b) ayılmak, açılmak.
alacaklılarıyla anlaşmak Fiil
alacaklılarıyla uzlaşmak Fiil
alacaklılarıyla anlaşmaya varmak Fiil
tahammülünün son haddine gelmek Fiil
tahammülün son haddine gelmek Fiil
ne kadar tuttu
akıbeti kötü olmak Fiil
son haddini bulmak Fiil
en üst noktasına varmak Fiil
uzlaşmak Fiil
bir sonuca varmak Fiil
bir sonuca ulaşmak Fiil
çıkmaza girmek Fiil
bir karar vermek Fiil
bir karara varmak Fiil
karara varmak Fiil
bir karara varmak Fiil
durmak Fiil
birdenbire durmak.
(a) olgunlaşmak, (b) dönüm noktasına varmak, (c) baş vermek.
(a) (sivilce vb.) cerahat toplamak, (b) hâd safhaya ulaşmak, buhranlı bir aşamaya girmek.
The international
crisis came to a head and war was declared.
Now matters are comig to a head: Şimdi işler gerginleşiyor/ hâd safhaya giriyor (Şimdi dananın kuyruğu kopacak).
son haddine varmak Fiil
durmak Fiil
durmak Fiil
sona ermek Fiil
bitmek Fiil
yavaşlayarak durmak Fiil
çalışmayı kesmek Fiil
başarıyla sonuçlanmak Fiil
netleşmek Fiil
bir karara varmak Fiil
uzlaşmaya varmak Fiil
bir anlaşmaya varmak Fiil
mutabakata varmak Fiil
kıyışmak Fiil
bir anlaşmaya varmak Fiil
kapanmak Fiil
tamam olmak Fiil
dolmak Fiil
neticelenmek Fiil
nihayet bulmak Fiil
vakti dolmak Fiil
bitmek Fiil
vadesi gelmek Fiil
çıkmaza girmek Fiil
bir anlaşmaya varmak Fiil
anlaşmak Fiil
genç ölmek Fiil
hazır ol durmak Fiil
tanınmak Fiil
kavgaya/vuruşmaya başlamak, yumruk yumruğa gelmek.
They came to blows over the referee's ruling:
Hakem kararı üzerine yumruk yumruğa geldiler.
yumruk yumruğa gelmek.
iş konusuna dönmek Fiil
göğüs göğüse dövüşmek Fiil
şans eseri birşey yapmak Fiil
rastlantı eseri birşey yapmak Fiil
birşey yapmak için gelmek Fiil
birşey yapmaya gelmek Fiil
birşeyi yapar hale gelmek Fiil
birşeyi yapmaya başlamak Fiil
semeresini vermek Fiil
(a) başı derde girmek, güçlükle karşılaşmak, (b) başarısızlığa uğramak, (c)
come to grief over … : … için kederlenmek.
(a) felakete uğramak, ıstıraba duçar olmak, belasını bulmak.
She rode fast down the hill but came
to grief and fell. (b) başarısızlığa/akamete/husrana uğramak,
mec. suya düşmek.
Although he worked hard, his plan came to grief.
(a) ciddiyetle ele almak, işe ciddiyetle sarılmak, (b) (güreşte) rakibini sımsıkı yakalamak.
(a) rastlamak, karşılaşmak, (b) kavgaya/mücadeleye tutuşmak.
come to grips with the enemy: düşmanla
kapışmak.
The two enemies came to grips.
ele gelmek/geçmek, alınmak.
(a) eline geçmek, (b) gelmek, vasıl olmak.
come/fall into someone's hands: (birisinin) eline geçmek/düşmek.

We fell into enemy's hands: Düşmanın eline düştük.
gırtlak gırtlağa gelmek Fiil
bir kimseye zarar gelmek.
My brother's ship was caught in a storm but he came to no harm (=no harm
came to him): Kardeşimin gemisi fırtınaya yakalandı, fakat kendisine bir zarar gelmedi.
(a) (köpek) sahibinin arkasından gitmek, (b) itaat etmek, (c) aynı fikirde olmak.
(a) (köpek) sahibinin peşinden gitmek, peşini bırakmamak, (b) (şahıs) uslanmak, boyun/baş eğmek, dize/yola gelmek, itaat etmek.
kendinde olmak, şuuruna hâkim olmak.
He is not himself: Kendinde değil.
He feels himself again:
Kendine (tekrar normal haline) geldi.
(yaş , yetenek , servet sonucu eninde sonunda) bir duruma gelmek Fiil
öğrenmek Fiil
(a) canlanmak, ayılmak, dirilmek, hayata kavuşmak, (b) âdetâ canlı olmak.
A writer whose characters come to life.
(a) ayılmak, kendine gelmek, (b) neşelenmek, şenlenmek, coşmak, canlanmak, (c) ilgi/heyecan duymak.
meydana çıkmak, aydınlığa kavuşmak.
hatıra gelmek Fiil
boşa gitmek, heba olmak, sonuçsuz olmak/kalmak.
boşa çıkmak, suya düşmek, akamete uğramak.
Her efforts came to naught = nought: Bütün çabaları boşa çıktı.
boşa gitmek, heba olmak, sonuçsuz olmak/kalmak.
boşa çıkmak Fiil
(a) kendine gelmek, ayılmak, (b) kendine/iradesine hâkim olmak.
kendine gelmek, ayılmak, şuuruna hâkim olmak.
düzene gelmek Fiil
gündeme gelmek Fiil
vaki olmak, hali … olmak, başına (bir iş/felaket vb.) gelmek, sonu …'e varmak.
His hopes of success
did not come to pass: Başarı umutları gerçekleşmedi/suya düştü.
vaki olmak, vukua gelmek, hasıl olmak, husule gelmek.
olmak, vukua gelmek, meydana gelmek, zuhur etmek.
Things have come to a pretty pass: (a) işler
şimdi yoluna girdi; (b) işler tam bir çıkmaza saplandı.
Things have come to such a pass that … : İşler öyle bir duruma girdi ki …
parçalanmak Fiil
iktidara gelmek Fiil, Siyaset-Ulusl. İlişkiler
iktidara geçmek Fiil, Siyaset-Ulusl. İlişkiler
durmak Fiil
birinin yardımına koşmak Fiil
birinin seviye sine inmek Fiil
biri tarafından fark edilmek Fiil
birinin aklına gelmek Fiil
birşey etmek Fiil
birşey tutmak Fiil
kötü sonuçlanmak Fiil
sonucu kötü olmak Fiil
kötü bir noktaya varmak Fiil
ederi birşey olmak Fiil
tutarı birşey olmak Fiil
yerleşmek.
uzlaşmak, anlaşmak, anlaşmaya varmak.
(a) uzlaşmak, anlaşmak, (b) teslim olmak, kabul etmek.
... ile yüzleşmek Fiil
patlama noktasına gelmek Fiil
kaynama noktasına gelmek Fiil
iki şıktan birini tercih etmek zorunda olmak Fiil
tahta çıkmak Fiil
kriz durumuna gelmek Fiil
tanınmak Fiil
ilerlemek Fiil
temayüz etmek Fiil
ün salmak Fiil
açığa çıkmak Fiil
sivrilmek Fiil
gerçekleşmek Fiil
asılmak Fiil
yıkılmak Fiil
asıl konuya dönmek/gelmek, sadede gelmek.
huzura çıkmak Fiil
sadede gelmek Fiil
imdadına yetişmek Fiil
başarı kazanmak Fiil
müşkülleri yenmek Fiil
oylamaya gitmek Fiil
bu hale gelmek Fiil
belli bir duruma ulaşmak Fiil
servete konmak Fiil
sürekli kalıcı
önemli bir başarı elde edememek Fiil
apsenin baş vermesi
bir anlaşmaya vararak
paraya konmak Fiil
geçmek Fiil
birini çağırmak Fiil
henüz gelmemiş olmak Fiil
geleceği kesin
dikkat konusu olmak Fiil
gelmek Fiil
birşeyi kabullenmek Fiil
birşeyi kabul etmek Fiil
hülyadan vazgeçmek Fiil
kafası yerine gelmek Fiil
(sonuca) varmak/ulaşmak, müncer olmak.
What do our choices in this matter come down to?
dilenci durumuna düşmek Fiil
gerçeğe dönmek, Hanyayı Konyayı anlamak, kafasına tak demek, ayakları suya ermek.
elden ele geçip birine ulaşmak Fiil
dönüp dolaşıp birinin eline gelmek Fiil
her şey eninde sonunda birşeye dayanmak Fiil
en önemli şey olmak Fiil
her şeyin başı birşey olmak Fiil
(a) farkına varılmak, idrak edilmek, anlaşılmak, (b)
argo kafasına dank etmek. (c)
chickens
come home to roost
k.d. insan (yaptığı fenalığın vb.) cezasını/ecrini çeker/ettiğini bulur.
Her selfishness will come home to roost some day: Günün birinde bencilliğinin cezasını çekecek.
(a) çok etkilemek, (b) farkına varmak.
At last it's come home to me how much I love parents.
(eylem) geri tepmek, kendi başına patlamak, ettiğini bulmak.
Evil deeds come home to roost: İnsan ettiğini bulur.
aklına esmek aklından geçirmek Fiil
yaklaşmak Fiil
az kaldı katil olmak Fiil
birini arzuladığını açıkça belli etmek Fiil
birini cinsel olarak cazip bulduğunu açıkça belli etmek Fiil
birine asılmak Fiil
birşey konusuna gelmek Fiil
bir konuya gelmek Fiil
bir konuya geçmek Fiil
taraf değiştirmek Fiil
önce anlaşmadığı bir konuda fikrini değiştirmek Fiil
birini veya bir yeri ziyaret etmek Fiil
yapılacak bir işi ileri atıp durdurduktan ya da önlenmesi olanaksız olaylar yüzünden geciktikten sonra o işi yapacak duruma gelmek Fiil
birşeyi kabul etmek Fiil
birşeyi kabullenmek Fiil
gerçeği görmek Fiil
limana sağ salim girmek Fiil
(a) yaklaşmak, … derecesine erişmek, (belirli bir seviyeyi) tutturmak, eşit olmak.
Your recent work
hasn't come up to your earlier standards. (b) yetişmek, ulaşmak, yaklaşmak.
He came up to us in the street.
birşeye uygun olmak Fiil
birşeyi yerine getirmek Fiil
birşeyi karşılamak Fiil
(Br) Londra'ya gitmek Fiil
elde edilmesi zor
önümüzdeki günlerde
yolculuk etme serbestisi
yolculuk etme serbestliği
ahiret
gelecek hayat
beklenilen siparişler İsim
bir davete gitmeyi vaat etmek Fiil
istenilen koşulları sağlamak, isteğe uygun olmak.
vuku bulmak, meydana gelmek, maksada ulaşmak.
faaliyete geçmek.
beklenmeden gelmek Fiil
davetsiz gelmek Fiil