1. (a) öfkeli, kızgın, nefret eden, düşman.
    Don't be down on him. (b) hücum/tenkit eden.
talihi yaver gitmemek Fiil
şansı iyi gitmemek Fiil
müşkül durumda olmak Fiil
işleri kötü gitmek Fiil
şanssızlığa uğramak Fiil
talihsiz, bahtsız.
birini reddetmek Fiil
(a) zorlamak, mecbur tutmak, çullanmak, tepesine binmek.
Mother came down on me to clean my room.
(b) cezalandırmak.
The courts are going to come down heavily on young criminals. (c) şiddetle azarlamak.
The teacher came down on me for talking in the class.
saldırganlık göstermek Fiil
küçümsemek Fiil
hor görmek Fiil
birini hor görmek Fiil
küçümseme
reddetmek, geri çevirmek.
birine kancayı takmak Fiil
birine kancayı takmak.
birine saldırmak Fiil
birinin üstüne gitmek Fiil
birinin üstüne yürümek Fiil
birini tehdit etmek Fiil
birine baskı yapmak Fiil
(a) üzerine/omuzlarına çökmek, tazyik etmek.
Responsibility for his family bears down on a young man.
(b) çabalamak, gayret sarfetmek, (c) hızla yaklaşmak, heybetle üzerine doğru gelmek, hücum etmek.
to bear down on the enemy: düşmana saldırmak.
The iceberg bore down on the ship: Buzdağı heybetle geminin üzerine doğru geliyordu. (d) şiddetle cezalandırmak.
The courts bear down (hard) on young criminals.
krediyi sınırlama
kredi vermeyi frenlemek Fiil
krediyi uygulamaya koymak Fiil
birinin yakasına yapışmak Fiil
birini çok ağır eleştirmek Fiil
birini cezalandırmak Fiil
birinin üzerine gitmek Fiil
kazanan tarafta olmak Fiil
birini desteklemeye karar vermek Fiil
birinden taraf olmaya karar vermek Fiil
birinin yanında yer almaya karar vermek Fiil
birine baskı yapmak Fiil
vergi kaçakçılığını önlemek Fiil, Muhasebe
birçok şeyden kısıntı yapmak Fiil
masraflarda kısıntı yapmak Fiil
düşman üzerine çullanma
birşeyi başaramamak Fiil
birşeyde yetersiz kalmak Fiil
birşeyi becerememek Fiil
birşeyde başarısız olmak Fiil
masrafları aşağıda tutmak Fiil
(işi) savsaklamak, yan çizmek, atlatmak, görevden kaçınmak.
bir listeye bakmak Fiil
birini hor görmek Fiil
birini küçümsemek Fiil
birini küçük görmek Fiil
birini hor görmek Fiil
birine tepeden bakmak Fiil
birşeyi küçümsemek Fiil
birşeyi küçük görmek Fiil
(birisini) hor/hakir/küçük görmek, istihkar etmek, küçümsemek, hiçe saymak.
When she married an engineer,
she looked down on the office girls she had worked with.
birine sözünü tutturmak Fiil
bir şeyi gündeme koymak
kaleme almak Fiil
gündeme koymak Fiil
tam zamanında havaalanına inmek Fiil
zamanında inmek Fiil
kâğıda dökmek Fiil
bir şeyi kâğıda dökmek Fiil
bir şeyi gündeme koymak
tutanağa geçirmek Fiil
bir kredi başvurusunu geri çevirmek Fiil
kredi başvurusunu geri çevirmek Fiil
(iş) kötüye gitmek Fiil
birinin başına birşeyi musallat etmek Fiil
birinin başına kötü birşey getirmek Fiil
hükümeti bütçe sorunları yüzünden düşürmek Fiil
gemiyi tezgâha koymak Fiil
birinin kabulü için zaman sınırı tespit etmek Fiil
boylu boyuna yere yatmak.
düşmekte
son vermek, sona erdirmek, bitirmek, hatime çekmek.
oturup gömülmek.
He sank down in the bench.
üstüne çullanmak/atılmak.
to swoop down on an enemy: düşmanın üstüne atılmak.
bir yayını teybe kaydetmek Fiil