talihi yaver gitmemek
Fiil
müşkül durumda olmak
Fiil
(a) zorlamak, mecbur tutmak, çullanmak, tepesine binmek.
Mother came down on me to clean my room. (b) cezalandırmak.
The courts are going to come down heavily on young criminals. (c) şiddetle azarlamak.
The teacher came down on me for talking in the class.
saldırganlık göstermek
Fiil
reddetmek, geri çevirmek.
birine kancayı takmak
Fiil
birinin üstüne gitmek
Fiil
birinin üstüne yürümek
Fiil
(a) üzerine/omuzlarına çökmek, tazyik etmek.
Responsibility for his family bears down on a young man. (b) çabalamak, gayret sarfetmek, (c) hızla yaklaşmak, heybetle üzerine doğru gelmek, hücum etmek.
to bear down on the enemy: düşmana saldırmak.
The iceberg bore down on the ship: Buzdağı heybetle geminin üzerine doğru geliyordu. (d) şiddetle cezalandırmak.
The courts bear down (hard) on young criminals.
kredi vermeyi frenlemek
Fiil
krediyi uygulamaya koymak
Fiil
birinin yakasına yapışmak
Fiil
birini çok ağır eleştirmek
Fiil
birini cezalandırmak
Fiil
birinin üzerine gitmek
Fiil
kazanan tarafta olmak
Fiil
birini desteklemeye karar vermek
Fiil
birinden taraf olmaya karar vermek
Fiil
birinin yanında yer almaya karar vermek
Fiil
vergi kaçakçılığını önlemek
Fiil, Muhasebe
birçok şeyden kısıntı yapmak
Fiil
masraflarda kısıntı yapmak
Fiil
birşeyde yetersiz kalmak
Fiil
birşeyde başarısız olmak
Fiil
masrafları aşağıda tutmak
Fiil
(işi) savsaklamak, yan çizmek, atlatmak, görevden kaçınmak.
birine tepeden bakmak
Fiil
birşeyi küçük görmek
Fiil
(birisini) hor/hakir/küçük görmek, istihkar etmek, küçümsemek, hiçe saymak.
When she married an engineer, she looked down on the office girls she had worked with.
birine sözünü tutturmak
Fiil
tam zamanında havaalanına inmek
Fiil
bir şeyi kâğıda dökmek
Fiil
bir kredi başvurusunu geri çevirmek
Fiil
kredi başvurusunu geri çevirmek
Fiil
birinin başına birşeyi musallat etmek
Fiil
birinin başına kötü birşey getirmek
Fiil
hükümeti bütçe sorunları yüzünden düşürmek
Fiil
gemiyi tezgâha koymak
Fiil
birinin kabulü için zaman sınırı tespit etmek
Fiil
boylu boyuna yere yatmak.
son vermek, sona erdirmek, bitirmek, hatime çekmek.
oturup gömülmek.
He sank down in the bench.
üstüne çullanmak/atılmak.
to swoop down on an enemy: düşmanın üstüne atılmak.
bir yayını teybe kaydetmek
Fiil