gönlüne göre, tam istediği gibi.
He is a person after my heart: Tam gönlüme göre/istediğim gibi birisidir.
kalbini kırmak, gücendirmek, incitmek, rencide etmek.
He broke my heart: Kalbimi kırdı.
I broke my heart over his unwarranted remark: Yersiz sözlerine çok gücendim.
(birinin) kalbini kırmak
Fiil
birinin kalbini kırmak
Fiil
birinin kalbini çalmak
Fiil
birini kendine âşık etmek
Fiil
kalbinin derinlikleri(ni), bütün kalbi(ni).
warm the cockles of one's heart k.d. neşelen(dir)mek,
çok sevin(dir)mek, sevince/neşeye gark etmek/olmak, mutlu/memnun etmek/olmak.
It warmed the cockles of my heart: Beni çok sevindirdi.
hüngür hüngür ağlamak, gözlerinden kanlı yaşlar akıtmak, teselli bulamamak, ıstırap ve kederden sürekli
ağlamak.
When her little baby died, the poor lady cried her eyes out.
doyasıya/ hüngür hüngür ağlamak.
bir şeyi çok istemek
Fiil
kalbindeki bir sırrı açığa vurmak
Fiil
sevindirmek, içini/gönlünü ferahlatmak.
içi içini/kendi kendini yemek, çok üzülmek, üzüntüden zayıflamak.
She was eating her heart out for her son who was away at the war.
(a) çok üzülmek, içi içini yemek, kendini yeyip bitirmek, (kininden/öfkesinden vb.) çatlamak, (b) özlemek.
kıyabilmek, içi götürmek, … derecede insafsız olmak.
How can you find it in your heart to beat that child?
en candan, bütün kalbi ile, samimî olarak, hulûsu kalple.
from the bottom of my heart: en candan
kalbimin derinliklerinden.
I pity him from my heart: Ona samimî olarak acıyorum.
gönül vermek, gönlünü kaptırmak, sevdalanmak, derin aşka/sevdaya düşmek.
benimsemek, kendini vermek, iyice ilgilenmek.
I tried to learn music but I didn't have my heart in it (my heart wasn't in it).
(a) çok korkmak, ödü kopmak, (b) meyus olmak, fütur getirmek.
yüreği ağzına gelmek, ödü kopmak, çok endişeli/üzüntülü olmak.
her şeye karşın iyi niyetli olmak
Fiil
can atmak, çok istemek, bütün kalbiyle arzu etmek, bütün ümidini …'e bağlamak, aklına koymak, kararlı
olmak.
She has set her heart on going to Europe after graduation.
bir şeyi yapmayı kafasına koymak
Fiil
iyi yürekli/cömert/merhametli/âlicenap olmak, iyi niyetli olmak.
His heart is in the right place:
(Herşeye rağmen) iyi niyetlidir.
kalp-akciğer makinesi
İsim, Tıp
kalbinde bir sır saklamak
Fiil
kalbinin derinliklerinde, aslında, hakikatte.
in my heart of hearts: içimden, kalbimin derinliklerinden.
I said I loved her, but in my heart of hearts I knew it wasn't true.
bir şeyi canının istediği kadar yapmak
Fiil
(birine) âşık olmak gönül vermek, kalbini kaptırmak.
kıyamamak, cesaret edememek, içi götürmemek, yüzü olmamak.
No one had the heart to tell him he was through as an actor.
birine kalbini açmak
Fiil
bütün varlığını işine adamak
Fiil
bir işe canla başla sarılmak
Fiil
içini/gönlünü ferahlatmak, sevindirmek, sevince garketmek.
The victory rejoiced the heart of the whole nation.
(ele geçirmeye/yapmaya) azmetmek.
be set on sth: bir şeyi aklına koymak, canı çok istemek.
mühendis olmayı kafasına koymak
Fiil
para kazanmaktan başka bir şey düşünmemek
Fiil
bir şeyde gönlü olmak
Fiil
bir şeyi kafasına takmak
Fiil
can atmak, çok istemek, bütün kalbiyle arzu etmek, bütün ümidini …'e bağlamak, aklına koymak, kararlı
olmak.
She has set her heart on going to Europe after graduation.
birinin yüreğine korku salmak
Fiil
birinin yüreğine korku salmak
Fiil
birini coşkuyla karşılamak
Fiil
kalbini parçalamak, çok dokunmak/hüzün vermek.
doya doya, canının istediği kadar.
doyasıya, doya doya, kana kana, canının istediği kadar.
düşüncelerini açığa vurmak
Fiil
hislerini (bilhassa aşkını) gizleyememek, belli etmek, açığa vurmak, açık kalpli olmak.
hislerini saklamamak, içi dışında olmak, sır tutmamak, açık kalpli olmak.
duygularını herkese göstermek
Fiil
(a) gayretle, şevkle, seve seve, ciddiyetle, hararetle, (b) samimiyetle, içtenlikle, bütün kalbiyle.
(a) aslında, hakikatte, temelde, esasında.
He seems nice, but he's dishonest at heart: Iyi görünür
amma aslında namussuzun biridir.
young at heart = young of heart: (yaşına rağmen) genç ruhlu, gönlü taze. (b) (bir kimsenin) fikrinde, düşüncesinde.
When I say don't eat the sweets, I have your health at heart.
to have someone's welfare at heart: Birinin mutluluğu ile candan ilgilenmek.
(aşırı spor yapma sonucunda) kalbin büyümesi.
(aşırı spor yapma sonucunda) kalbin büyümesi.
sevda çiçeği
(Dicentra spectabilis): yürek biçiminde kırmızı çiçekler açan bir bitki.
İsim, Botanik
yufka yürekli: gösteriş için başkalarına acır/merhamet eder gibi tavırlar takınan kimse.
İsim
birinin kalbini kırmak
Fiil
(birisinin) kalbini kırmak, (birisini) kedere/teessüre garketmek, çok üzmek.
He broke his mother's heart when he dropped out of school.
üzgünlük, üzüntü, yeis, umutsuzluk, keder, düş/hayal kırıklığı.
İsim
ezbere, ezberden.
to get/learn by heart: ezberlemek.
birine çok acı vermek
Fiil
yüzen-yürek
(Nymphoides): yaprakları yürek biçiminde olan bir su bitkisi.
en candan, bütün kalbi ile, samimî olarak, hulûsu kalple.
from the bottom of my heart: en candan
kalbimin derinliklerinden.
I pity him from my heart: Ona samimî olarak acıyorum.
birinin kalbini pekleştirmek
Fiil
insaf etmek, insaflı davranmak, sempatik olmak.
Have a heart! İnsaf be! İnsaf et yahu!
göz önünde tutmak, arzu etmek, amaçlamak.
to have another's best interest at heart.
bir şeyi kalben dilemek
Fiil
birşeyi ezbere bilmek
Fiil
birşeyi ezbere bilmek
Fiil
(a) unutmamak, aklından çıkarmamak, daima hatırlamak, (b) çok etkilenmek, içine işlemek, çok üzülmek/duygulanmak.
He laid his sister's death very much to heart.
ye'se düşmek, fütur getirmek, cesareti/ümidi kırılmak.
üzgün, kederli, müteessir.
çok sigara içenlerde görülen kalp hastalığı.
cesaretlenmek, cesaret almak, cesur olmak.
yüreklenmek, cesaret almak/bulmak, kuvvet almak.
bir şeyi kendine dert etmek
Fiil
(a) unutmamak, aklından çıkarmamak, daima hatırlamak, (b) çok etkilenmek, içine işlemek, çok üzülmek/duygulanmak.
He laid his sister's death very much to heart.
içerlemek, çok müteessir olmak.
(a) ciddî olarak düşünmek/ilgilenmek, canla başla alâkadar olmak, (b) içine işlemek, merak etmek.
heyecanla, can ve gönülden, bütün kalbiyle/ruhu ile, büyük bir istekle, can atarak, tehalükle.
with heart and soul: seve seve, canla başla.
kalp krizi
İsim, Tıp ve Sağlık
ağır manevi tazminat davaları
İsim
yürek durgusu: karıncık ve kulakçıkların düzensiz/koordinasyonsuz çalışması sonucunda bedende yeteri
kadar kan dolaşmaması hali.
Adams-Stokes disease ile ayni anlama gelir.
İsim
kalp hücresi
İsim, Tıp ve Sağlık
kalp hastalığı
İsim, Tıp ve Sağlık
kalp sektesi, kalbin durması, ölüm.
İsim
kalp yetersizliği, kalbin yeteri kadar kan dolaşımı sağlayamaması hali.
İsim, Patoloji
kalp yetmezliği
İsim, Tıp ve Sağlık
kalp sağlığı
İsim, Tıp ve Sağlık
murmur ile ayni anlama gelir. üfürüm, hırıltı: kapakçıkların deforme olmasından ilerigelen ve
stetoskopla dinleyince duyulan kalp atışı sesi.
arma/kalkan orta noktası.
İsim
kişinin kendi duygularını ve güdülerini araştırması
can, hayat.
I'd give my heart's blood to help him: Ona yardım için canımı bile esirgemem.
İsim
hercai menekşe
İsim, Botanik
gönül huzuru/rahatlığı/ferahlığı, huzuru kalp.
İsim
hercai menekşe
(Viola).
İsim, Botanik
koroner kalp hastalığı
İsim, Tıp ve Sağlık
bir şeyi yapmaya cesareti olmak
Fiil
birini yeniden cesaretlendirmek
Fiil
Gönül bu, aka da konar boka da.