1. ara bulmak, aracılık yapmak, araya girmek, tavassut etmek, vasıta olmak.
    The government mediated between
    the workers and the employers.
  2. barıştırmak, uzlaştırmak, uyuşturmak, bağdaştırmak.
    mediate between two warring countries. The lawyer
    tried to mediate between the company and the union.
  3. arada bulunmak, mutavassıt olmak.
  4. dolaylı, araçlı, vasıtalı, ara yerde bulunan, mutavassıt.
arabuluculuk İsim, Hukuk
arabuluculuk İsim
dolayım İsim
şefaat İsim
tevassut (outdated) İsim
şefaatçi İsim
vasıta İsim
birini araya koymak Fiil
aracı koymak Fiil
bir barış için araya girmek Fiil
bir anlaşma için araya girmek Fiil
... ile ... arasında aracılık etmek Fiil
mirasın birinci dereceden sonraki derecedeki fürua veya birinci derece kanuni mirasçılardan sonraki mirasçılara intikali
bir vekil veya temsilciye verilen vekalet veya yetkinin esas konusunun başarılması için gerekli aracı veya müteferri yetkiler İsim
dolaylı tanıklık