1. (a) kıymak, kıyma yapmak, ince ince doğramak.
    minced meat: kıyma (et). (b) kıyma, ince ince kıyılmış/doğranmış şey.
  2. ufaltmak, inceltmek, küçük parçalara ayırmak.
  3. küçültmek, küçük/önemsiz göstermek.
  4. kibar/nazik konuşmak.
  5. (sözü) yumuşatmak, mülâyim bir lisan kullanmak, tatlı dille hitap etmek.
    The judge addressed the jury
    bluntly, without mincing the words.
  6. vekarla yürümek/hareket etmek, vakur davranmak, vekarlı bir eda takınarak kısa adımlarla dimdik yürümek.
  7. yapmacık/câli bir nezaketle konuşmak/hareket etmek.
sözünü esirgememek, açıkça/dobra dobra konuşmak.
He does not mince matters/his words: Sözünü sakınmaz,
dobra dobra konuşur.
He didn't mince matters with me: Yüzüme karşı/açıkça /çekinmeden söyledi.
Not to mince matters she just wasn't good: Açıkçası (sözün kısası) onda aranan liyakat yoktu.
etli/kıymalı pide, lâhmacun. İsim
kaçamaklı/dolambaçlı konuşmak, lâfı gevelemek.
sözünü esirgememek Fiil
lafını esirgememek Fiil
sözünü esirgememek, açıkça/dobra dobra konuşmak.
He does not mince matters/his words: Sözünü sakınmaz,
dobra dobra konuşur.
He didn't mince matters with me: Yüzüme karşı/açıkça /çekinmeden söyledi.
Not to mince matters she just wasn't good: Açıkçası (sözün kısası) onda aranan liyakat yoktu.