precious

değerli, kıymetli.
precious metal: kıymetli maden (altın, gümüş, pilatin).
precious stone =
precious gem: kıymetli taş, mücevher (elmas, zümrüt vb.).
My time is precious. Don't waste precious time arguing.
saygıdeğer, itibarlı, hürmete lâyık, takdir edilen.
sevgili, aziz.
Your precious son.
(a) apaçık, bariz, (b) tüm, tam, büsbütün, aşırı, büyük.
a precious liar: tam bir yalancı.
a
precious fool/scoundrel.
ince, kibar, zarif, nazik, lâtif.
precious manners.
eşsiz, çok değerli/önemli, paha biçilmez, ender, nadide, az bulunur.
Your friendship is most precious to me.
yapmacıklı, tasannulu, musanna, aşırı itinalı, fazla nazik/titiz/müşkülpesent.
He has a slightly precious
prose style: Nesir üslûbu biraz yapmacığa kaçıyor.
You are being too precious about this thing: Bu konuda çok müşkülpesent oluyorsun.
pek, çok, ziyadesiyle, fazlasıyla, son derece.
He took precious good care not to go there again:
Bir daha oraya gitmemeye son derece dikkat etti.
I have precious little to say: Söylenecek pek az sözüm var.
precious few: çok az.
sevgili, gözde, çok sevilen kimse (veya hayvan).
My precious: canım, iki gözüm, bir tanem.