1. prospects: olasılık, ihtimal, başarı/kazanç olasılığı.
    There is no prospect of agreement:
    Anlaşma olasılığı yok.
    good business prospects.
  2. beklenti, beklenen şey, gelecek, istikbal, ümit(le bekleyiş/bekleme).
    The prospects of harvest are
    excellent: Bol ürün bekleniyor.
    His prospects are brilliant: Geleceği parlaktır (Ondan çok şey bekleniyor).
  3. kazanç kaynağı, kâr/kazanç sağlayacak şey.
  4. muhtemel müşteri.
    The salesman had several prospects in mind.
  5. (muhtemel) aday, namzet.
  6. görünüş, görünüm, manzara.
    The prospect from the mountain was grand.
  7. (bir konu/durum üzerinde) teemmül, tefekkür, zihnen inceleme.
  8. (madencilikte) (a) maden damarı belirtisi, (b) muhtemel maden damarı, (c) madencilik, maden arama/çıkarma.
  9. (a) görüş, görüş uzaklığı, (b) bakış, gözlem, müşahede.
  10. (bir bölgede) maden (özellikle altın) ara(ştır)mak.
  11. madende çalışmak.
tüketim tahmini
bir işte çalışmayı düşünmek Fiil
bir iş kurmayı düşünmek Fiil
niyeti olmak Fiil
hapı yutmak Fiil
herhangi bir mevki beklentisi olmamak Fiil
beklenen, umulan, muhtemel.
bir fikri beğenmemek Fiil
başkanlık adayı
kâr beklentileri İsim
bir ürün ya da hizmeti satın alabilecek yetenekte olan müşteri
satış beklentisi
bir bölgede maden araştırmak Fiil
altın aramak Fiil
petrol aramak Fiil
gelecekteki olayların görünümü
beklenen hasat
maden arama işi sonuç vermek Fiil
genç bir kız için iyi kısmet olmak Fiil
bir iş olanağına sıcak bakmak Fiil
anlaşma umudu olmama
birine meslek hayatında yepyeni bir yol açmak Fiil
gelme olasılığı pek yok