1. İsim şey, nesne.
    He knows a thing or two: (a) Bir iki şey biliyor, (b) çok bilmiştir, şeytandır.
    talk
    of one thing and another: şundan bundan bahsetmek/dereden tepeden konuşmak.
  2. İsim mevcudiyet, cansız şey/madde.
  3. İsim eylem, iş, olay, vak'a.
    to do gerat things: büyük işler yapmak.
  4. İsim iş, görev.
    I've got a lot of things today: Bugün yapılacak çok işim var.
  5. İsim ayrıntı, özellik, husus.
    perfect in all thing: her hususta mükemmel.
  6. İsim amaç, gaye, maksat.
    The thing is to reach this line with the ball.
  7. İsim çare, deva, yöntem.
    This is just the thing for your insomnia.
    be all things to all men:
    herkesle iyi geçinmek, herkesin nabzına göre şerbet vermek.
  8. İsim yaratık, mahlûk.
    His daughter's a pretty little thing.
    a dear old thing: sevimli bir ihtiyar/kadıncağız/adamcağız.

    dumb things: hayvanlar.
  9. İsim fikir, düşünce, düşünülen şey.
    I have just one thing to say to you.
    see things: hulyaları olmak.
  10. İsim yılgı, korku, çekinme.
    She has a thing about dogs.
  11. İsim sevilen/istenilen/gözde şey.
    That's the thing for me: işte tam istediğim!
    to do one's thing:
    canının istediğini yapmak.
    to find your own thing: sevdiği şeyi bulmak.
    just the thing = the very thing: tam istediğim, ta kendisi.
    I have been looking for a good house and have at last found one which is the very thing: İyi bir ev arıyordum, nihayet tam istediğimi buldum.
    I'm not feeling at all the things: Biraz keyifsizim.
  12. İsim, Hukuk mal, eşya.
kendi işini yapmak Fiil
mukaddesat İsim, Din ve İnanç
Ne demek! Ünlem
Elbette! Ünlem
Baş üstüne! Ünlem
Tabii ki! Ünlem
her zamanki şey
ucu ucuna
yüzde yüz, elde bir.
ağız birliği etmek Fiil
bir kapıya çıkmak Fiil
aynı kapıya çıkmak Fiil
iyi bir durumda olmak.
kıl payı atlatılan tehlike.
to be a close thing: ramak kalmak.
That was a close thing; We nearly
hit the other car! Az kalsın öbür arabaya çarpacaktık/Öbür arabaya çarpmamıza ramak kaldı.
İsim

close-run thing ile ayni anlama gelir. nerede ise kaybedilecekken sonradan kazanılan (muharebe, seçim, yarışma vb.). İsim
close thing ile ayni anlama gelir. nerede ise kaybedilecekken sonradan kazanılan (muharebe, seçim, yarışma vb.).
aynı şeye gelmek Fiil
bir kapıya çıkmak Fiil
aynı kapıya çıkmak Fiil
pahalı şey
namussuz
bozuk şey
maskaralık
kibarlık etmek Fiil
cömertlik etmek Fiil
iyi etmek Fiil
Doğru Şeyi Yap Özel Isim, Sinema
formunda olmamak Fiil
kendini pek iyi hissetmemek Fiil
ilkönce, ilk iş olarak, herşeyden önce, evvelâ, evvelemirde, vakit geçirmeden, derhal.
I'll do it
first thing in the morning.
en ufak bir şeyden parlamak Fiil
bir kere, evvelâ, herşeyden önce.
eğlenmek/gönül eğlendirmek/hoş vakit geçirmek için, zevk için.
He's learning French for fun.
doğru şeyi yapmaktan korkmak Fiil
bir şeyi ima etmek Fiil
kinaye yoluyla söylemek Fiil
bir şeyden tam yararlanmak Fiil
olağan hale gelmek Fiil
iyi ki! çok şükür!
It's a good thing we came home early, before snowstorm started.
iyi ki, bereket versin ki.
It's a good thing I was not home when the fire started.
ihdas etmek Fiil
isabet oldu
biçilmiş kaftan
tam aranan şey
(borsa) birini menfaatlendirmek Fiil
deli gibi
istimal etmek Fiil
az kalsın/hemen hemen /nerde ise başarısızlıkla/hezimetle/felaketle sonuçlanan olay (seçim, yarışma,
hücum, savaş vb.).
What a near thing that was! My enemies nearly got me!
İsim
toplumsal ya da normal olarak kabul edilmeyen
gölge düşürmek Fiil
aslını araştırmak Fiil
rehnedilen şey
ilhak etmek Fiil
üstüne oturmak Fiil
ele geçirmek Fiil
temellük etmek Fiil
iki dirhem bir çekirdek
istinkâf etmek Fiil
isabet etmek Fiil
pot kırmak, çam devirmek.
satma ıp savmak Fiil
halledilmiş mesele
bir şeyi paylaşmak Fiil
iyi ücretli hafif iş
öylesi
kesin/muhakkak olan şey.
en ufak bir şeyden nem kapmak Fiil
en ufak bir şeyden alınmak Fiil
toplumsal olarak kabul edilebilir bir şey
moda olan şey
(moda) son çıkan
doğru olan İsim
doğru karar İsim
kabul edilmeyecek derecede çok
değerli şey
paçavra
... tam bana göre. Cümle
... tam benlik. Cümle
... tam senlik. Cümle
... tam sana göre. Cümle
söylenmemesi gereken birşey İsim
ağza alınmaması gereken birşey İsim
korkunç birşey İsim
enteresan şeyler
öğrenilmeye değer
yapıştırmak Fiil
bir şeyler becermek Fiil
yetki almak Fiil
birinden bir şey için izin
her yaptığı şeyi yanlış yapmak Fiil
yaklaştırmak Fiil
özdeşleştirmek Fiil
yarın ilk iş Zarf
bir şeyi yok fiyatına satın almak Fiil
çakı gibi bir şeyin var mı ?
mobilya kiralama
bir şey ile durmadan tehdit etmek.
haberdar olmak Fiil
hukuki talep hakkı
bir şeyi ne hali varsa görsün diye bırakmak Fiil
bir şeyden yararlanmak/istifade etmek/kâr çıkarmak.
bir işten çok para kazanmak Fiil
bir şeyi yürütmek Fiil
abartmak, mesele yapmak, izam etmek.
I disagree with you, but don't let's make a thing of it!
yaraştırmak Fiil
bizzat o (kimse/şey).
No less a person than the King: Bizzat Kral.
London is no less expensive
than Paris: Pahalılıkta Londra Paristen aşağı kalmaz.
He writes with no less knowledge than clarity: Bilgili olduğu kadar da açık bir dille yazıyor.
Bana göre birşey değil.
bir şey hakkında hiç haberi olmamak Fiil
yapılması gereken besbelli şey
Bu arada, ...
Birşey daha var, ...
Olaylar hızla gelişti.
hesaba katılması gereken kişi/şey.
bir şeyi kendine saklamak Fiil
yarın ilk işi bu olmak Fiil
yapıştırmak Fiil
bir şeyi başka bir şeyle karıştırma
her husus gözönüne alındığı takdirde.
bir şeyin başka bir şeye benzerliği
... diye birşey yok.
Reklamın kötüsü olmaz. Cümle, Reklamcılık
bu gibi şeylerden hoşlanmak yız pek
Niye böyle birşey yaptın ki?