1. Sıfat tüm, bütün.
    I worked the whole day. Tell me the whole truth. He ate the whole pie?
    with my
    whole heart: bütün kalbimle.
  2. Sıfat tam, tamam, tekmil, noksansız.
    He gave her a whole set of dishes.
    have a whole lot of fun:
    çok eğlenceli vakit geçirmek.
  3. Sıfat, Matematik tam, (kesir değil).
    a whole number: tam sayı.
  4. Sıfat sağ, sağlam.
    He was surprised to find himself whole after the accident. Not a glass was left whole after the party.
  5. Sıfat saf, katışıksız.
    whole grain.
  6. Sıfat sağalmış, iyileşmiş, sağlıklı.
  7. Sıfat öz, anne baba bir.
    a whole brother: öz kardeş.
    a half brother: üvey kardeş.
    a whole sister: öz kızkardeş.
  8. İsim tamam, bütün, tekmil.
    We have used up the whole of our food supply: Bütün erzakımızı tükettik.
  9. İsim tam/noksansız şey.
  10. İsim toplam, yekûn.
birine mâmelekinin tümünü vasiyet etmek Fiil
birine mülkünün tümünü vasiyette bulunmak Fiil
bütün enerjisini bir işe harcamak Fiil
bütün aileyi alıp parkta gezinmek Fiil
kirasının tümünü ödemek Fiil
bütün hayatını zehir etmek Fiil
bütün hayatını zehirlemek Fiil
Bir bütün olarak topluma hizmetlerin sağlanması (NACE kodu: 84.2) İsim, Sanayi ve Zanaatler
bir tür birikimli hayat sigortası İsim, Sigorta
kül
genellikle, umumiyetle, tamamen, tamamıyla, bütünü ile, bir bütün olarak.
Taken as a whole: bir
bütün olarak (ele/gözönüne) alındığında.
As a whole the relocation seems to have been beneficial. The estate is to be sold as a whole.
bir bütün olarak Zarf
(fiyatlar) genelde istikrarlı olmak Fiil
bütünleşmek Fiil
bir mülkü bütünüyle kiraya vermek Fiil
bir gayri menkulü bütünüyle kiraya vermek Fiil
önceki durumuna getirmek Fiil, Hukuk
genellikle, her şeyi hesaba katarak, bir bütün olarak.
=
upon the whole: (a) genellikle, genel olarak, çoğunlukla, küçük istisnalarla, bazı hususlar
hariç.
On the whole I like it. (b) bu durumda, bu durum karşısında, her husus gözönüne alındığı takdirde.
organik bütün
arsayı (parsellemeden) bütün olarak satmak Fiil
hep
tekmil
bütün
(a) bütün kan, şişe kanı: içinden hiçbir madde çıkarılmadan başkasına nakledilen kan, (b) öz, aynı anne-babadan.
öz kardeş
(çay ticareti) kutu çay
tüm iş
bütün halk
tam sigorta (her türlü zararın karşılandığı sigorta türü
toptan borç
bütün Avrupa ekonomisi
bütün aile
tam fırtına: saatte 55-63 mil hızla esen yel. İsim
hepsi, bütünü, tümü, tamamı.
ölüm hali hayat sigortası İsim
ölüm halinde hayat sigortası İsim
ölüm halinde sigorta
kaymaklı süt, yağı/kaymağı alınmamış süt. İsim
tam yağlı süt İsim, Gıda ve Mutfak
bambaşka bir olay İsim, Deyim
çok farklı bir durum İsim, Deyim
apayrı bir alem İsim, Deyim
dörtlük nota, yuvarlak nota. İsim
tam sayı İsim, Matematik
sayfa boyu
tam sayfa
stoktaki bütün mal çeşitleri İsim
tüm hizmetler İsim
dörtlük fasıla. İsim
dizi dizi kitaplar İsim
tam perde.
tam perde.
tam yıl
... ve çok daha fazlası.
bir sürü çocuk
işin girdisini çıktısını bilmek Fiil
işte parmağı olmamak Fiil
bu işlerden bıkmak Fiil
bir işten gına gelmek Fiil
bütün ya da parça parça satılmak Fiil
bir işletmeyi bütün varlıklarıyla satın almak Fiil
bütün şehri taramak Fiil
birleşik hayat hali ve ölüm hali sigortası İsim
hayat ve ölüm karma sigortası İsim
üyelerinin tümü Lordlar veya Avam Kamarası'ndan oluşan kurul (bütün idare hukukunu ilgilendiren kanun tasarılarını gözden geçirir
götürü pazarlık
bütün konuyu kapsamak Fiil
bir işle ilgisini kesmek.
boydan boya
paçasını kurtarmak Fiil
işi tam (lâyıkı ile) yapmak, sonuna kadar sebat etmek.
(bir işi) tam/noksansız yapmak, sonuna kadar uğraşmak.
(a) bir işi dört başı mamur yapmak, (b) istediğini elde etmek için herşey göze almak, çekinmeden girişmek.
bir işi tam yapmak Fiil
sonuna kadar gitmek Fiil
birinden borcun tümünü talep etmek Fiil
ödenmeyen bakiyenin tümü için sorumluluğu üstlenmek Fiil
kısmen veya tamamen Zarf
bütün suikasti ortaya çıkarmak Fiil
bütün bir mesafeyi bir hafta içinde almak Fiil
konunun esasını anlamamak Fiil
toplumun bütün yapısını değiştirmek Fiil
(US) uydurma
uydurma, asılsız, temelsis, hayalî.
A story made out of whole cloth: uydurma bir hikâye.
üç gün durmadan yağmur yağmak Fiil
bütün hal ve keyfiyeti ortaya dökmek etmek Fiil
müşteriye karşı tutumunu yeniden ayarlamak Fiil
bütün bölgeyi karış karış dolaşmak Fiil
bütün şehri dolaşmak Fiil
bütün şehir hrii dolaşmak Fiil
bütün sanayii dallarını kapatmak Fiil
bütün sanayi dallarını kapatmak Fiil
tümünü almak Fiil
tüm sorunun çevresinde döndüğü nokta
bütün pılıpırtı
bütün aile
devletin bütün ileri gelenleri İsim
tümü, topu, hepsi.
Let's sell the whole kit and caboodle: Hepsini satalım gitsin.
or
boodle)
ABD- argo tümü, tamamı, hepsi birden, takım taklavat, ne var ne yok (hepsi),
varı yoğu.
He sold the whole kit and caboodle and left the city: Nesi var nesi yoksa hepsini sattı ve şehri terketti.
tümü
memleket
varı yoğu
pılı pırtısı
bütün pılıpırtı
vb'nin tümü
vb'nin tümü
nesnenin
ticaretin
bütün gerçek
kâinat
tama iblağ etmek Fiil, Matematik
bütün dünyayı gezmek Fiil
evin altını üstüne getirmek Fiil
semtin her tarafını gezmek Fiil
bütün bir şehri haritadan silmek Fiil
bütün şehri haritadan silmek Fiil
bütün bir orduyu yok etmek Fiil
can-ı gönülden