awkward

  1. Adjective beceriksiz, sakar, çolpa, maharetsiz, eli işe yakışmaz.
    He is still awkward with a knife and fork
    and drops food at each meal: Çatal ve bıçak kullanmasını hâlâ beceremiyor ve her yemekte lokmasını düşürüyor.
  2. Adjective acemi.
    awkward gesture: acemi jest.
    awkward age: ilk gençlik, çocukluktan çıkma çağı.
  3. Adjective uygunsuz, münasebetsiz, yakışık almayan, kaba, hantal, işe yaramaz.
    an awkward method: uygunsuz
    bir yöntem.
    an awkward instrument: hantal bir alet.
    Thursday is rather awkward for me, could we meet on Friday: Perşembe benim için pek uygun değil, Cumaya buluşabilir miyiz?
  4. Adjective dikkat isteyen, tehlikeli, biçimsiz, idaresi güç.
    There is an awkward step here: Burada biçimsiz/tehlikeli bir basamak var.
  5. Adjective çetin, müşkülpesent, garip, aksi, kaba, başa çıkılması/idaresi güç.
    an awkward customer: müşkülpesent
    bir müşteri.
    Don't be awkward, we have to get this finished by 5 o'clock: Aksiliği bırak, bunu saat 5'e kadar bitirmeliyiz.
  6. Adjective nahoş, can sıkıcı, sıkıntılı, müşkül (mevkide bırakan).
    an awkward moment: müşkül bir an.
    There
    was a long awkward silence between them after his angry words: Öfke ile söylediği sözleri uzun, sıkıntılı bir sükût izledi.
  7. Adjective ters, aksi, zıt, tersine, gayrımüsait.
    an awkward situation: gayrımüsait bir durum.
acemilik çekmek Verb
sakarlaşmak Verb
delikanlılık çağı
huysuz müşteri
güç (acayip) durum
güç durum
acemi erler
işbirliği yapmayan kişiler
tehlikeli köşe başı
nahoş bir durumda olmak Verb
hoş olmayan bir soruyu kibarca atlatmak Verb
birini güç duruma düşürmek Verb
zor bir durumu atlatmak Verb
tehlikeli durumda olmak Verb
köylü gibi davranış