burden

  1. yük, ağırlık.
    A horse can easily carry a heavy burden .
    the burden of years: yılların ağırlığı.

    the burden of expense: masraf yükü.
  2. ağır sorumluluk/mes'uliyet.
    the burden of leadership. Jane bore the burden of caring for her grandfather.
  3. Maritime Traffic (a) geminin yükü, hamule, (b) geminin yük taşıma kapasitesi.
    a ship of hundred-tons burden.
  4. Minerology bir dinamitle atılacak toprak ve kaya miktarı.
  5. (bkz: overhead ) (3).
  6. çok yüklemek, ağır yük altına sokmak.
    burden with: yükletmek, yük altında ezmek.
    to burden people with taxes.
  7. ağırlaştırmak, sıkmak, başını ağrıtmak, zahmet/eziyet vermek, yük olmak.
    I will not burden you with
    my personal problems: Kişisel sorunlarımı anlatarak başınızı ağrıtmak istemem.
  8. Noun ana fikir, (daima üzerinde durulan ve tekrarlanan) konu.
    the burden of the story: hikâyenin konusu.

    the burden of their complaint.
  9. Noun, Music nakarat.
birini doğduğuna pişman etmek.
üretime yüklenmiş genel üretim maliyeti
ödemeler dengesi borcu
bir yük taşımak Verb
yük hayvanı
vücudun tehlikesizce kabul edebildiği radyasyon durumu
nakliyat yüküyle baş etmek Verb
nakliyat yüküyle başetmek Verb
borç yükü
departman genel gideri
borç yükü
kendini bir yükten kurtarmak Verb
fabrika giderleri Noun, Accounting
mali yük
mali külfet Noun
mali külfet
mali yük
döviz yükü
birini bir yükten kurtarmak Verb
hacimden tam yararlanma ve yükleme
muamele masrafları Noun
ağır yük
büyük bir sorumluluk yıkmak Verb
ağır bir yük getirmek Verb
gelir vergisi yükü Noun, Public Administration
şahsi vergi yükü
faiz yükü
bir yük altında ezilmek Verb
mamullere götürü yüklenen genel üretim maliyetlerinin
fiilen katlanılan genel üretim maliyetlerinden yüksek olması
emeklilik yükümlülükleri Noun
ağır yük
(İskoçya) ayni mükellefiyet
sahici yük
yük gemisi
vergi yükü
vasiyetname ile ilgili yükümlülükler
bir yükten kurtulmak Verb
ağırlık olma
yük tonajı: 2240 librelik (1016 kg.) İngiliz tonu cinsinden geminin yük taşıma kapasitesi.
hamallık
savaş yükü
gûya beyaz ırka düşen dünyayı uygarlaştırma külfeti.
üretime yüklenen genel üretim maliyeti
üretim maliyetinin dağıtılması
genel maliyetin matrahı
akitten doğan borç
bir sözleşmenin yükümlülüğü
iddianın ispatı yükü
savın ispatı yükü
masraf yükü
borç yükü
bir borç sonraki nesillere geçtiğinde
birikmiş olan borcun faiz ödemeleridir
borç yükü
borç külfeti (yükü
hastalık yükü Noun, Medicine
finanse etme yükümlülüğü
faiz yükü
ispat sorumluluğu.
The burden of proof lies on/with the person who brings/makes the charge: İspat
sorumluluğu davacıya aittrir.
ispat külfeti Noun, Law
ispat yükü Noun, Law
ispat yükümlülüğü Noun, Law
bir şeyin üzerine vergi koymak Verb
vergi yüklemek Verb
ispat kolaylığı sağlamak Noun, Law
ispat kolaylığı sağlamak Noun, Law
ortalama genel masraflar
birine yük olmak Verb
birine yük olmak Verb
birine yük olmak/eziyet vermek; geçimi birine ait olmak.
…in sorumluluğunu …e yüklemek Verb, Law
ispat yükümlülüğünü davacıya yüklemek Verb
genel inşaat maliyetleri Noun
devletin yükünü hafifletme
aksi ispat edilmedikçe iddiayı ispata yeterli ve geçerli olan delil ispat yükünü kaldırır
ispat yükünün karşı tarafa geçmesi
ispat külfetinin tersine çevrilmesi Noun, Law
ispat külfetini terse çevirmek Verb
ispat yükümlülüğünü aktarmak Verb
ispat külfetinin yer değiştirmesi Noun
ispat yükünü üstlenmek Verb, Law
ispat külfetini üstlenmek Verb, Law
ispat yükünü serd ve dermeyan etmek Verb
… külfetini …e yüklemek Verb
… külfetini …e yüklemek Verb