drum

  1. Noun, Zoology sarıağız
  2. Noun, Textile Industry tambur
  3. Noun davul, trampet, darbuka, dümbelek.
  4. Noun davul sesi veya buna benzer ses.
    The drum of the rain against my window.
  5. Noun hayvanlarda kalın gürleyen ses çıkaran organ.
  6. Noun, Anatomy (a) (bkz: middle ear ) ), (bkz: (b) (bkz: tympanic membrane ).
  7. Noun davul/silindir biçiminde herhangi cisim.
  8. Noun makinelerin davula benzer parçası: silindir, gömlek, kayış çemberi, kasnak vb..
  9. Noun fıçı, bidon, varil.
  10. Noun sütun gövdesi.
  11. Noun (bkz: drumfish ).
  12. Noun kablo/tel makarası.
  13. Noun
    magnetic drum ile ayni anlama gelir. (bilgisayar) mıknatıslı davul: ekseni etrafında dönen silindir
    biçiminde mıknatıslı bir yüzeyden oluşan veri saklama ortamı.
  14. Verb davul/trampet/darbuka/dümbelek çalmak.
  15. Verb (sert bir yüzey üzerine parmaklarla) davul çalar gibi vurmak.
    He drummed on the table with his fingers.
  16. Verb davul gibi ses çıkarmak.
  17. Verb davulla tempo tutmak.
  18. Verb (davulla) çağırmak, bir araya toplamak.
  19. Verb devamlı olarak tekrarlamak, tekrarlayarak aklına sokmak.
    to drum an idea into someone: bir fikri
    tekrar ede ede birine öğretmek/aklına sokmak.
    Algebra had to be drummed into him because he didn't understand it.
  20. Noun tepe, tümsek.
  21. Noun (bkz: drumlin )
  22. Noun buzultepe: buzul birikintilerinden meydana gelen uzun, dar veya oval, yuvarlak tepe.
davul çalmak, reklam yapmak.
büyük davul, kös.
kampana Noun, Transport
tambur Noun, Transport
fren kampanası Noun
filtre dolabı
asker olmak Verb
drum ile ayni anlama gelir. (bilgisayar) mıknatıslı davul: ekseni etrafında dönen silindir biçiminde
mıknatıslı bir yüzeyden oluşan veri saklama ortamı.
mıknatıslı davul, bilgisayarda mıknatıssal yüzeyine bilgilerin kaydedildiği dönen silindir.
bidon
deniz güzeli
(Sciaenops ocellata). Atlantik kıyılarında avlanan makbul bir balık. Noun
trampet.
kütük gibi sarhoş
davul zurna
kampana fren Noun, Transport
trampet takımı. Noun
davlumbazlı kapak
davul çavuşu, bando şefi, baş trampetçi. Noun
kız mehterbaşı: geçit resminde takımın önünde elindeki âsayı çevirip hünerler göstererek yürüyen kız.

majorette ile ayni anlama gelir.
Noun
merdane
(a) sepetlemek, sepet havası çalmak, yuhalarla kovmak, (b)
esk. davul çalarak askerlikten kovmak/azletmek/tardetmek.

He was drummed out of the army. (c) her tarafa yaymak, ilân etmek.
elek Noun, Food-Kitchen
(a) (bağırarak) müşteri toplamak, her tarafa ilân ederek veya dolaşarak müşteri celbetmek, bir araya
getirmek.
Let's drum up some buyers for our new product. (b) devamlı gayretle elde etmek/sağlamak.
to drum up support for a project: devamlı gayretle bir projeye destek sağlamak. (c) icat etmek, yaratmak, bulmak.
Let's drum up a new time-saving method: Zaman kazanmak için yeni bir yöntem bulalım.
ilgi çekmeye/uyandırmaya çalışmak.
deniz güzeli
(Sciaenops ocellata). Atlantik kıyılarında avlanan makbul bir balık. Noun