granted

  1. evet, kabul (lâkin).
    “We've been very successful this year.” “Granted, but can we do it again next year?”
yapılan iskonto
iznin verileceğine kesin gibi bakmak Verb
(a) (bir şeyi) itirazsız/münakaşasız/olduğu gibi kabul etmek, (b) bir kimsenin/şeyin) değerini takdir
edememek, (c) doğal/tabiî saymak.
(birinin kıymetini takdir etmeden onun yaptıklarını) olağan saymak, istismar etmek.
birşeyi sorgulamadan kabul etmek Verb
birşeyi doğru farz etmek Verb
birşeyi sorgusuz sualsiz kabul etmek Verb
birşeyin doğru olduğunu varsaymak Verb
birşeyi sorgulamadan kabullenmek Verb
birşeyi sorgusuz sualsiz kabullenmek Verb
(a) itirazsız kabul etmek.
He took for granted all that his parents told him. (b) doğru kabul
etmek, olmuş gibi farzetmek, muhakkak saymak.
You take too much for granted: Herşeyi doğru kabul ediyorsun/olmuş bitmiş gibi farzediyorsun. (c) olağan/tabiî saymak, aksini düşünememek.
He took for granted that the invitation included his wife.
süre
mühlet
müsaade edilmiş sermaye
öyle olsa bile, öyle olduğunu farz/kabul etsek bile, farzedelim ki … dir.
granted that he has enough
money to buy the house, it doesn't mean he's going to do so: Evi satın alabilecek kadar parası olsa bile, bu, mutlaka evi satın alacak demek değildir.
bağışlanmak Verb
affedilmek Verb
sözleşme ile verilen hak
sorgusuz sualsiz kabul etmek Verb
doğru olduğunu varsaymak Verb