well

  1. Adverb iyi, düzgün, yolunda.
    Things are going well .
    Well begun is half done: İyi başlanan iş yarı
    yarıya bitmiş sayılır.
    All's well: Her şey yolunda.
    All's well that end's well: Sonu iyi olsun da! = Sonu iyi ise hepsi iyi demektir.
  2. Adverb iyice, dikkatle.
    Listen well. Shake well before using.
  3. Adverb sağlıklı, mutlu, sıhhatli, sıhhati iyi.
    to behave well .
  4. Adverb hakkıyla, lâyıkiyle, mükemmel.
    a difficult task well done.
    You may well say that: Bunu
    söylemekte haklısınız.
    well done! Aferin! Bravo!
    It serves him jolly well right: Oh olsun!
  5. Adverb pek.
    I could not well refuse.
  6. Adverb lehinde, olumlu, müsait.
    to think well of someone
  7. Adverb çok, hayli, oldukça.
    a sum well over the amount fixed.
    well past forty: kırkını hayli geçmiş.

    well on in life: yaşı hayli ilerlemiş.
    It is well on midnight: Gece yarısı yaklaşıyor.
    pretty well all: hemen hemen hepsi.
    well up on the list: listenin başlarında.
  8. Adverb çok iyi, yakinen, etraflı olarak.
    I knew him well. I know all too well what you mean.
  9. Adverb sükûnetle, soğukkanlılıkla.
    He took the news well.
  10. Adverb kârlı, elverişli, daha iyi durumda.
    You're well out of it! Bundan kurtulduğuna şükret!
    We are
    very well off for potatoes this year: Bu yıl patatesimiz bol.
  11. Adjective sağlıklı, sağlam, sıhhati yerinde.
    He is not a well man.
  12. Adjective iyi, hoş, âlâ, memnuniyet verici.
    All is well with us.
    well and good: ne âlâ!
  13. Adjective isabetli, uygun, münasip.
    It is well that you didn't go.
    All very well: Uygun, gayetle
    münasip.
    It is all very well but … : İyi, hoş ama …
  14. Adjective mutlu, müreffeh, halinden memnun.
    I am very well as I am.
  15. Adjective kuyu gibi, kuyuya benzer, kuyuda kullanılan, kuyu+.
  16. Exclamation (hayret, şüphe, soru, çekinme, infial, vb. ifade eder): ya! hayret! olur şey değil! işte! pek âlâ! Eh!
    haydi! ohalde! öyle ise!

    Well, to be sure …
    Eh, olabilir.
    Well, well! bak hele! vah vah! hayret! aman yarabbi! Allah Allah!
    Well, I was saying … : Ha! diyordum ki …
    Well, I never! = Well, really!: Fesüphanallah!
    Well, then: Şuhalde.
  17. Noun iyilik, sağlık, sıhhat, refah, başarı.
    to wish well to someone: birisine iyilik/refah vb. dilemek.

    let well alone: işi tadında bırakmak.
  18. Noun kuyu.
  19. Noun çeşme, memba, kaynak, pınar.
  20. Noun hokka.
  21. Noun merdiven/asansör boşluğu.
  22. Noun sahanlık.
  23. Noun balıkçı gemilerinde tutulan balıkların konulduğu havuz.
  24. Verb : fışkır(t)mak, kaynamak, akmak, yükselmek.
işinde epey ilerlemiş olmak Verb
konu sunu iyi bilmek Verb
konusunu iyi bilmek Verb
ad ıyla sanıyla
ülkesine iyi hizmet etmek Verb
işini iyi yapmak Verb
işinıiyi yapmak Verb
kendi başına başa çıkmak Verb
sorumluluklarını müdrik olmak Verb
cebini para ile donatmak Verb
oyununu iyi oymamak Verb
tuttuğunu koparmak, işini başarmak/becermek.
rolünü iyi oynamak Verb
davasını iyi savunmak Verb
savunmasını iyi yapmak Verb
şefiyle iyi olmak Verb
yaşını göstermemek Verb
epey başarı elde etmiş durumda
derli toplu Adjective
dayanmak Verb
toplama kuyusu, yer yüzü sularını toplayıp yer altına gönderen kuyu.
yaşıni göstermemek Verb
havalandırma borusu. Noun
(binalarda) havalandırma borusu/boşluğu. Noun
artezyen kuyusu
artezyen
… de/da, ayrıca, ilâveten, keza.
Take him as well: Onu da al.
You may keep these as well:
Ayrıca bunlar da sizin olsun.
One may as well say that … : Keza denilebilir ki …
… de/da, dahi, keza, bile.
I'm going to Rome and my sister's coming as well.
We might as well
stop: Dursak/bıraksak iyi olur.
One might as well say ….: Şöyle de denilebilir …
Just as well: zararı yok, beis yok, aldırma.
"We're late to see the fil." "Just as well. I hear it isn't very good.": "Filmi görmek için geciktik." "Aldırma, zaten iyi değilmiş."
You may (just) as well go: Gitmenizde beis yok. İsterseniz gidin!
düzelmek Verb
bir şeyi başarmak Verb
iyi para kazanmak Verb
zengin olmak Verb
(a) işi iyi gitmek, işini başarmak, (b) sağlığı iyi olmak, (c) iyi para kazanmak.
(a) başarmak, düzeltmek, (b) (fiilin
-ing şekli ile) iyileşmek, sağlığı düzelmek. (c) iyi etmek/
olmak.
You would do well to be quiet: Sussanız iyi olur.
drenaj kuyusu
iyi giyinmek Verb, Clothing-Fashion
toplama kuyusu, yer yüzü sularını toplayıp yer altına gönderen kuyu.
iştahla yemek Verb
(fotoğrafçılık) iyi büyütülmeye elverişli olmak Verb
bir rolü iyi oynamak Verb
filmde fotojenik sonuç vermek Verb
film de fotojenik görüntü vermek Verb
(çocuk) iyi gelişmek Verb
şifa bulmak Verb
iyileşmek Verb
onmak Verb
iflah olmak Verb
iyileşme
iyi gitmek Verb
yaver gitmek Verb
rast gitmek Verb
(menkul değerler) sabit değerde olmak Verb
tanımak Verb
aydınlık: bina içine ışık getirmek için çatıya kadar uzanan boşluk. Noun
iyi hayat sürmek Verb
(a) iyi/uygun/elverişli/müasit/münasip görünmek, yakışmak.
Does this hat look well on me? (b)
(şahıs) yakışıklı görünmek.
He looks well in naval uniform. (c) sıhhatli/keyifli gözükmek.
pekâlâ … olabilir.
You may well ask: Pekâlâ sorabilirsiniz.
It may well rain before tonight:
Gece yarısından önce pekâlâ yağmur yağabilir.
petrol kuyusu
iyi ücret ödemek Verb
iyi kâr getirmek Verb
iyi performans sergilemek Verb
âdetâ, hemen hemen.
hemen hemen.
The work is pretty well finished.
pretty well all: hemen hemen hepsi.
ümit vermek Verb
maden arama işi sonuç vermek Verb
iyice
iki okumak Verb
filme elverişli olmak Verb
iyi satmak Verb
(satışlar) iyi gitmek Verb
iyi ders vermek Verb
zamanlamak Verb
(kitap) rahatça çevrilebilmek
toplama kuyusu, yer yüzü sularını toplayıp yer altına gönderen kuyu.
(eşya) iyi dayanmak.
wear (one's years) well: (ihtiyar) dinç kalmak.
a well worn joke: eski/bayat nükte.
çamurluk
dilek kuyusu.
iyi yazmak Verb
yerini bulmuş
iyi ayarlanmış
(a) epeyce ilerlemiş.
We're well away on the building of the house: Evin yapımında epeyce ilerledik.
(b)
argo sarhoş.
refah
mutluluk
afiyet
iyilik
soylu
iyi aileden
terbiyeli
seçme, güzide, güzel, iyi/itina ile seçilmiş.
in a few well chosen words: birkaç güzel sözle.
iyi durumda
ana güverte
iyi belirtilmiş sınırlar Noun
iyi aileden
kuyucu
iyi niyetli, hayırhah.
ill disposed: kötü niyetli, kötü yürekli, bedhah.
If you feel so disposed:
Eğer öyle düşünüyorsanız.
mecra
kılıklı kıyafetli
kuyu burgusu
kuyucu
kuyu kazma
oldukça iyi/ memnuniyet verici.
to let well enough alone: işi tadında bırakmak, fazla kurcalamamak.
cebi dolu olma
bakımlı
temiz pak
müdellel
çok zengin
iyi niyetli
bakımlı
güçlü kuvvetli
yapılı
kafayı çekmiş, fitil gibi, sarhoş.
iyi niyetli
iyi karşılanan
hemen hemen
neredeyse
yok canım
Allah Allah
hali vakti yerinde
iyi ayarlanmış düzen
(sıvı) taşmak. Verb
yüksek maaşlı
iyi mevkide
orantılı
mütenasip
yaşını göstermeyen
okumuş
iyi düşünülmüş
dolgun
biçimli
çok yönlü
endamlı
geniş kapsamlı
tombul
güçlü kuvvetli
adaleli
iyi konuşan
hoşsohbet
aksanı iyi
yerinde söylenmiş
telaffuzu güzel
pınar
kaynak
su sırığı: kuyudan su çekmek için ucuna iple kova bağlı sırık. Noun
gayri
taşmak Verb
dolup taşmak Verb
yükselmek Verb
kaynamak Verb
yüzeye çıkmak Verb
kabarmak Verb
kuyu suyu
iyi hazırlanmış plan
yıpranmış
aşınmış
(sözler) bayat
eskimiş
basmakalıp
iyiye delalet etmek Verb
fark atmak Verb
refaha kavuşmak Verb
zenginleşmek Verb
müreffeh olmak Verb
hali vakti yerinde olmak Verb
müsait olmak Verb
uygun konumda olmak Verb
uygun olmak Verb
.: kendine/ birisine iyi bakmak/ihtimam göstermek.
He does well by his guests.
hazırlıkları çok önceden yapmak Verb
biri hakkında iyi düşünmek Verb
pek mümkün
Pekala.
Peki o zaman.
Peki.